Bugünkü hikayemiz "Körler ülkesi" HG WELLS'in kaleminden: efsanelere konu olan Kadıköy değil, başka bir körler ülkesinin hikayesi.
Dere tepe, dağ ova dolaşmayı seven tek gözlü bir adam varmış. Yürür yürür gidermiş, gider gider yürürmüş.Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş; alacalı bulacalı garip bir köy. Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün...Girince köyün içine anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası.Kadınların, erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri...Gezginci adam karar vermiş burada yaşamaya.Hiç değilse benim bir gözüm var, diyormuş.Körler ülkesinde şaşılar kral olur, derler; ben de bunların başına geçer, burada güzelce yaşarım.
Körlerin gözleri yokmuş ama;
elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde yuvarlanıp gidiyorlarmış.Adam şaşkın hallerine bakıyormuş onların. Yürümeleri, konuşmaları doğrusu başka türlüymüş.Bir gün körlerden biri öteki körün malını aşırmış! Sadece tek gözlü adam görmüş bunu.
Bağırarak ilan etmiş:
- Filanca malını çaldı falancanın.
Körler:
- Nereden biliyorsun o kadar uzaktan duyulmaz ki, demişler.
- Ben duymadım, gördüm. Gözüm var benim. Görüyorum.
Körler göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
- Ne demek görmek, demişler, nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?
- Anlıyorum tabii...
- İnanmayız, imtihan edeceğiz seni...
Adamı almışlar, uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleriyle biliyorlarmış o uzaklıktan hiçbir şeyin işitilmeyeceğini.
- Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz, demişler.
Adam anlatmış:
- Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, Şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs...Derken körler bir evin içine girmişler, bağırmışlar:
- Anlatsana...
- İçeri girdiniz göremiyorum ki...Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu:
- Ne olmuş yani içeri girmişsek. Elli santim fark etti, anlat anlat, demişler.
- Arada duvar var görmüyorum.Körler :
- Sen atıyorsun, demişler. Demincek tesadüf etti.Bak, şimdi bilemiyorsun.
- Çıkın dışarı, söyleyeyim.
- Bu kadar uzaktan duyunca ha içersi, ha dışarısı, ne çıkar yani...- Ben duymuyorum, ben görüyorum, diyormuş adam.
- Öyle şey olmaz, demişler. Var sende bir bozukluk. Saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun.Hekime muayene ettireceğiz seni...Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler.Hekim de kör tabii...Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış ve parmaklarını adamın yüzünde gezdirirken:
- Buldum, demiş. Bozukluk burada...Adamın açık olan gözünü kastediyormuş hekim ve
- Saçmalaması bundan dolayı, diyormuş. Ben şimdi hallederim, düzeltirim onu...
Körler ülkesine kral olmaya kalkan gezginci zor bela kurtarmış kendini oradan.
Körler görenleri anlayamazlar.Saçmalıyor sanırlar ve onu da düzeltip kendilerine benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşırlar.
Görenler; körlerin dili ve ahvaline bürünüp ormandan çıkıp statükoya uygun konuşsa, belki sonuç varmazdı buralara.Körlerin fili tarif etmesi hikayesini bilirsiniz, onlar tuttukları şeyin ellerinde olan kısmı kadar file şekil verebilir ve tarif edebilirler.Ya gözlünün durumu aynı mı? Resmin ve cismin tamamını görmektedir de; yolunda gitmeyen hal ve gidişatı, anlatamaz gözü görmeyenlere.
Vay bazı ülkelerdeki gözleri çıkarılmak istenen onca gözlünün haline?
Sözümüz kıssadan hisse çıkarmak isteyenler içindi kusurumuz varsa affola.
Hepinize sevgilerimle, Tontini.
Devamı Buradan ...>>