.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .
FİLMLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FİLMLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2008 Pazartesi

MUSTAFA/ Can Dündar


Can Dündar, genç yaşlı herkesin hafızalarına kazınan “Sarı Zeybek”ten sonra bir Atatürk belgeseli daha yaptı. Adı: “Mustafa...”
Pek çoğu özgün fotoğraflar ve filmlerden oluşan mekânlara zaman zaman çizgi roman tarzı görüntüler de yerleştirilmiş.
Son yılların Batı filmlerinde bu teknik kullanılıyor ve gençler bu tadı tanıyor. Bazı mekânlarda tarih yeniden görüntülenmiş. Örneğin... Mustafa Kemal’in Ankara’da karşılanışının canlandırılışı.
Böyle sahnelerde kamera uzaktan çalıştırılmış. Filmin özünden uzaklaşan “Atatürk’e benzedi - benzemedi” gibi tartışmalar çıkmasına olanak verilmemiş.
Can Dündar, “Mustafa’da biz ..onun en yalın haline ulaşmaya çalıştık. O’nu sadece annesinin çağırdığı isimle hatırlamak ve hatırlatmak istedik” diyor.
Atatürk’ün Selanik’ten başlayan ilk yıllarını filmde Yunan bir çocuk (Yorgo) canlandırıyor. Kendi halkına bir dönem düşman belletilen Mustafa Kemal’in çocukluğunu nasıl da istekli oynamış.
Filmin afişinde yer alan ve muhacirliği, yurt arayışını temsil eden çalıdan ev sahnesinde ise Makedonyalı bir çocuk oynuyor.
Filmde Atatürk’ün 7 farklı dönemi için 7 farklı oyuncu yer alıyor.
Filmin müzikleri, Atatürk gibi Balkanlar’dan yetişmiş küresel müzisyen Goran Bregoviç’e ait.
Atatürk’ün doğduğu Selanik’ten Manastır’a, Şam’dan Berlin’e, Sofya’dan Karlsbad’a kadar her coğrafyaya gidilerek, doğduğu odadan öldüğü odaya kadar hayatı yerinde görüntüleniyor.
Atatürk’e dair yazılmış kitaplar, yerli-yabancı basının diplomatik yazışmaları taranıyor. Atatürk’ten kalan eşyalar, onu anlatan anılar, çalıştığı karargâhlar, yaşadığı evler, geride bıraktığı belgeler, sevdiği müzikler, söylediği sözler derleniyor.
Atatürk’ün daha önce görülmemiş fotoğraflarına, hatıralarını yazdığı not defterlerine, yakınlarına yolladığı çok özel mektuplarına, günlüğüne, el yazmalarına ulaşılıyor.
Selanik’ten Dolmabahçe’ye yolculuk tamamlanıyor.
Yolculuğun son durağı, 29 Ekim’de sinemalar...
Güneri Civaoğlu.
....
Devamı Buradan ...>>

26 Ağustos 2008 Salı

Zeitgeist / Zamanın Ruhu (Son Sürüm-Türkçe Altyazılı)



Zeitgeist - The Movie

Öyle bir film ki:
İlk kez 2007 yılı Haziran ayında Google Video’da yayınlandı. Yayınlanır yayınlanmaz günde 70 bin,ayda yaklaşık 2 Milyon izleyenle internet tarihinin en çok izlenen ve toplamda dünyanın en çok indirilen filmi oldu.15 Mart 2008’de dünya genelinde gösterim günü ilan edildi ve 1800 noktada özel gösterimler düzenlendi. Aynı gün Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Atlas Pasajı Nefes Cafe’de gösterildi.IMDB’de 8.7 puan aldı. Oylamaya katılan 3,877 kişiden 2,450’i filme 10 tam puan verdi.Filmin içeriği dünya genelinde çok büyük tartışmalar yarattı. Hatta Zeitgeist’e karşı Hıristiyan çevreler iki alternatif film bile yayınladı.Bütün bu tartışmalara rağmen büyük yayın kuruluşları filmin adını ağızlarına dahi almadı. Bütün sansasyonel etkisini bağımsız internet siteleriyle sağladı.Korkularımızla yüzleşmemek adına.. “komplo teorisi” kelimesine dört elle sarılır olduk. Özellikle dönemimizde öyle insanlık dışı olaylarla karşılaşıyoruz ki bunların kökenini araştırmak, hatta düşünmek bile bizleri korkutuyor. Mesela “İnsan Hakları”. Batı medeniyeti merkezli olduğuna inandığımız bu kavramın tam da Batı Dünyası tarafından ayaklar altına alınması hayata karşı güvensizliğimizi zirvelere taşıyor. Toplu mezarlar, petrol için öldürülen bebekler, işkencenin ABD tarafından standartlarının belirlenmeye çalışılması bizlerin insani kriterlerini de bulanıklaştırıyor.Bütün bu saydıklarımız değerlerimizi kazandığımız geçmişimize götürüyor. Bize söylenenler, öğretilenler yalan olmalı ki bu insani kriterleri yaratanlar kendileri her türlü değeri alaşağı ediyor. ZeitGeist filmini seyredenler bu sorgulamayı daha yıkıcı yaşayacak. Ya uyanacak, ya olanlara şaşırmaya devam edecek.Film din, para, ve korku üçgeni içerisinde kıstırılan toplumların nasıl yönlendirildiğini ve büyük planın tekno-totaliter bir Dünya Devleti kurmak olduğunu ileri sürüyor.Zietgeist’de artık koplo teorisi sınıfından çıkmış ve herkesce doğru kabul edilen 11 Eylül Saldırılarının bizzat Amerika tarafından düzenlendiğini, kredi sistemini,savaş ekonomisini,merkez bankası ve Federal Reserve tarafından nasıl köle bir toplum yaratıldığını anlatıyor........
Devamı Buradan ...>>

12 Temmuz 2008 Cumartesi

MUTLAKA İZLEMEYE ÇALIŞIN



















Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist New York'taki Washington Square'de karşılaşırlar, ancak bu sıradan bir gece değildir. Büyülü anlar yaşayan ikili bir süre birbirlerinden ayrı düşeceklerdir. Ancak onları ufak bir çocuk bir araya getirecektir: Küçük bir yetim olan August Rush sokaklarda kendi müziğini yapmakta ve sihirli bir güç tarafından korunmaktadır. Küçük August yeteneğini giderek herkese kanıtlamaktadır.
Devamı Buradan ...>>

13 Nisan 2008 Pazar

Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı


Yakın zamanda izleyeceğimiz Mevlana Celaleddin-i Rumi belgesellerinden biri daha. kapsamlı çekildiği söyleniyor, kariyeri belli sanatçılarla çalışılmış biraz da sesini duyurabilmek için popüler insanlar da eklenmiş. hayal kırıklığına uğramayız umarım. Bunu neden söylüyorum Mevlana’nın hayat felsefesinde insanın kutsallığı hayatın anlamını insanda bulma öğretisi ve aşk vardır. Müslümanlığın kirletilmeye başladı bu dönemde anlatılması gereken sevgiyi doğru olarak yansıtmışlardır umarım.
Devamı Buradan ...>>

4 Mart 2008 Salı

TNT


3 Mart itibarı ile test yayınına başlayan bir kanal olan TNT ye bugün biraz göz gezdirdim, içeriğinde bildiğimiz dizilerin Türkçe dublajlı olanları ve alt yazı seçenekleri de sunulacakmış. Duruşu gayet kaliteli gözüktü. Tanıdık dizilerden Saja’nın da favorileri arasında bulunan" LOST'" un Türkçe dublajlı yayınlanacağı söyleniyor.
Bazı dizilerden örnekler: DAMAGES, HOTEL BABYLON, SUPERNATURAL .Sitesine göz gezdirmek isterseniz BURDAN baka bilirsiniz.Anılarımızda kalan bazı güzel filmlerin de olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.cnbce sevenlerin de hoşuna gidecegini düşünüyorum.
Devamı Buradan ...>>

24 Şubat 2008 Pazar

ÖZGÜRLEŞTİRME YAFTASI ALTINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN DEVRİMLER VE NETİCELERİ:

1-Birinci ülke:İRAN ,İngilizlerin müdahalesi ve getirilen ılımlı islam modeli örneği ile HÜMEYNİ rejimi...

2-İkinci ülke :AFGANİSTAN,Rusların müdahalesi ve getirilen islam modeli örneği ile TALİBAN rejimi...

3-Üçüncü ülke olmak hiçbir ülkeye nasip olmaz inşaallah...Aşağıdaki iki film "özgürlük ve demokrasi" adı altında özgür milletlerin nasıl bir uçuruma itildiklerinin çarpıcı örneklerini göstermekte.Bilgilerinize arzolunur ...
Devamı Buradan ...>>

THE KİTE RUNNER/UÇURTMA AVCISI






















THERE İS A WAY TO BE GOOD AGAİN

Taliban'dan önceki ve sonraki AFGANİSTAN'tan dramatik bir hikaye;

Afganistan’a Taliban rejiminin hakim olmasından sonra Amerika’ya göç eden Kabilli zengin bir tüccar ailenin oğlu olan Amir, Kabil’de geçen çocukluk yılları sırasında evin hizmetçisinin oğlu Hasan ile çok iyi dostluk bağları kurmuştur. Ancak bir uçurtma yarışı sonrasında Hasan’ın başına gelen trajik olayda, ona korktuğu için yardım etmez.

Aradan geçen uzun yıllar boyunca bu suçluluk duygusuyla yaşayan Amir, yıllar sonra Hasan ve karısının Taliban tarafından öldürüldüğü haberini alır. Bunun üzerine çocukluk arkadaşının başı dertte olan oğlunu bulmak ve onun hayatını kurtarmak için, çok tehlikeli olduğu halde Taliban yönetiminin kontrolündeki Afganistan’a geri döner.
Devamı Buradan ...>>

PERSEPOLİS;


Şah rıza pehlevi İran'da ATATÜRK devrimlerini gerçekleştirmek isterken,İngilizlerin devreye girmesiyle ülkede büyüyen anarşi ve sürgünden döndürülen Ayetullah Hümeyni'yle "İran islam cumhuriyetinin kuruluş "ve bu günlere geliş hikayesi...

İRAN'da ŞAH REJİMİ YIKILIP SÖZÜMONA ÖZGÜRLEŞTİRME YAFTASI ALTINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN BİR DEVRİM'in HİKAYESİ:Küçük kız Marjane'nin gözünden ve yaşamından kesitlerle...
marjen satrapinin (filmin senaristi, çizgi romanın yazarı, filmin yönetmeni)gerçek hayat hikayesidir.
Bir çocuk,bir aile,bir ülke,bir rejim değişiyor...değişiyor da ne oluyor.Seyredin ve görün lütfen..

Devamı Buradan ...>>

5 Şubat 2008 Salı

ULAK /Çağan IRMAK filmi






















VE:ULAK

Ne kadar oldu masal dinlemeyeli hayallere dalmayalı? Ne uzun zamanlar geçti gönülden ağlamayalı.! .Kötülüklere ve karanlıklara karşı başkaldırısız sürüden koyunlar gibi meleşmeden durup sadece otladığımız kaç zaman oldu ?Yaradanımızı unuttuğumuz,ruhumuzu arındırıp temizlemekten vazgeçtiğimiz kaç asır oldu?

Tebrikler Çağan IRMAK ve Çetin Tekindor Hümeyra ve tüm ekip..Ellerinize sağlık...Verdiğiniz mesajı anlamayanlar çıkabilir hatta eleştirenler onlara söylenecek çok söz var.izle

"Görmediler mi yoldan sapmış kavimlerin başlarına gelenleri..Hiç mi Allah'ın kitabından bu konuyla ilgili bir ayet bir metin okunmadı onlara..Denilebilir.."Yeterli yaşam olgusuna ulaşamayanların ,verilen mesajı alabilmeleri bence de mümkün değil.Çünki gözleri kör kulakları ve kalpleri mühürlü olabilir..ULAK geleceeek. Ve hepimiz göreceğiz...izle
ULAK'a yorum:DİLEK'ten
Devamı Buradan ...>>

1 Şubat 2008 Cuma

A Clockwork Orange- Otomatik Portakal



A Clockwork Orange

Kubrick, 1970 yılında, kendine sonsuz özgürlükler vaat eden Warner Bros ile anlaştı ve bu birlikteliğin ilk ürünü "A Clockwork Orange / Otomatik Portakal" oldu. Filmin uyarlandığı Anthony Burgess imzalı kitap, şiddet yanlısı ve pornografik bulunarak İngiliz hükümetince yasaklanmış ama kısa sürede kült bir eser haline gelmişti. Kubrick'in genel olarak ilgilendiği temalarla yakınlık içindeydi roman. Şiddetin çeşitli görünümlerini sergiliyor, sadece sapkınların değil, normal insanların ve hatta şiddeti kökünden kazımaya karar veren bilimin bile yakasından düşmeyen bu dürtünün, şekil değiştirse de, her zaman insanoğlunun karşısına dikileceğinin altını çiziyordu.

1980'ler İngiltere'sinde son derece güvensiz, sevgisiz ve iletişimsiz bir ortamda geçiyordu hikâye. Yeniyetme bir delikanlı olan Alex ve arkadaşlarının en büyük zevki, masum insanlara şiddet uygulamaktı. Geceleri çıplak kadın vücudu figürleri ile dekore edilmiş Korova Bar'da, kendilerine enerji verecek özel bir süt içtikten sonra.......

"ava" çıkan bu gençler, kendilerine özgü giyim kuşamları, taktıkları pinokyo maskeleri ve yalnızca kendilerinin anladıkları argo dilleri ile şehirde tek kelimeyle terör estiriyorlardı. Üstelik bu eylemlerde yalnız değillerdi. Farklı üniformalara bürünmüş pek çok gençlik çetesi dolaşıyordu Londra sokaklarında ve hepsinin eğlence anlayışı aynıydı. Aslında uyguladıkları şiddet, eğlence olmaktan öte, bir var olma, kendini duyurma eylemiydi. Zamanla, arkadaşlarına üstünlük taslayan Alex ve çete üyeleri arasında anlaşmazlıklar ba gösteriyor, arkadaşları onu bir cinayet sonrası polisin kucağına terk ediyordu. Hapse giren Alex'in ıslah edilmesi mümkün değildi. İncil'i okurken bile İsa ile değil, ona eziyet eden Roma askerleriyle özdeşleştiren bu genç, hükümetin henüz deneme aşamasında olan "tiksindirme terapisi"ne katılmaya hak kazanınca, şiddet el değiştiriyor, Alex yavaş yavaş zavallı bir adam konumuna taşınıyordu. Terapinin amacı, suçluyu, şiddetin her türünden ve seksten midesi bulanacak kadar tiksinen, kendisine saldırıldığında bile karşılık veremeyecek derecede bu eylemlerden uzaklaşmış biri haline getirmekti. Deli gömleği giydirilip koltuğa bağlanan, damarlarına sayısız ilaç zerk edilen ve gözleri kapanmaması için kıskaçlarla tutturulmuş bir halde şiddet filmleri izlemeye zorlanan Alex, sonunda temizleniyor ve salıveriliyordu. Evet, Alex değişmişti ama dışarıdaki dünya aynıydı. Ondan utanan ve hatta korkan ailesi, kendilerine çoktan yeni bir oğul bulmuştu. Çete arkadaşları artık bir polisti. İçlerindeki şiddet dürtülerini legal yollar ile doyuruyorlardı. Üstelik karısı çete tarafından gözlerinin önünde tecavüz edilip öldürülen yazar Alexander da peşindeydi Alex'in. Bu şiddet dolu dünyada, şiddetten tiksinerek yaşamasına olanak olmadığına karar veren genç adam intihara kalkışınca, tüm basın yanında yer alıyor, bir insanı insanlıktan çıkardıkları için hükümete savaş açıyorlardı. Elbette bu durumda yapılması gereken şey, Alex'i iyileştirmek, yani eski "kötü" haline geri döndürmekti. Argoda, hayatı başkaları tarafından yönetilen, oyuncaklaşmış insan anlamına gelen "Clockwork Orange", alt metni oldukça zengin bir filmdi. Seyirciyi, şiddeti salt bir olgu olarak düşünmeye yöneltiyordu öncelikle. Şiddet insanın içindeydi. Kolaylıkla el değiştirebilir, cellatlar kurbana, masumlar suçluya dönüşebilirdi. Sorun, yasaklamalar ile çözülemeyecek kadar karmaşıktı. Ancak, insan seçmekte özgür olduğunda şiddeti yadsıyacak düzeye geldiğinde bahsedilebilirdi iyilikten... Biçimsel olarak da oldukça yaratıcı bir filmdi "Otomatik Portakal". Kubrick, diyalogları bir şiir ahengi ile hazırlamış, şiddet sahnelerini bale tadında gerçekleştirmiş, hikâyesini Beethoven'in 9. Senfoni'si ile destekleyerek, ironik bir tavır koymuştu. Sanatçının 1820'li yıllarda Avrupa'da baş gösteren güvensizlik ortamında halka moral aşılamak amacıyla bestelediği bu senfoni, Schiller'in "Neşeye Övgü" şiiri ile bezenmiş, umut dolu bir eserdi. Alex ve arkadaşlarının şiddet eylemlerine eşlik eden 9. Senfoni, filme farklı anlamlar kazandırıyordu. Kubrick aynı yaklaşımla gene Kelly'nin unutulmaz müzikal parçası "Singing in the Rain / Yağmurda Şarkı"yı da filme dahil etmişti. Ayrıca filmin içerdiği düşünceler sayısız detaylarla da destekleniyordu. Alex'in yoga hocası yaşlı kadını, evde bulunan dev penis heykeli ile öldürmesi, müzik markette tanıştığı genç kızlarla seviştiği sahnede hızlandırılmış çekimlerin yarattığı "tüketim" düşüncesi, çete üyelerinin cinsel organlarına, gittiği ülkeye göre cüce yada bir dev olan masal kahramanı Guliver'in adını vermeleri, Alex'in eski haline dönmek için gördüğü tedavi sırasında, bakanın ona kendi elleri ile biftek yedirirken, gelecekte hayatının güvence altında olacağına dair söz vermesi gibi...

Film gösterime girdikten kısa bir süre sonra İngiltere'de yasaklandı. Nedeni, bazı gençlerin kendilerini Alex ile özdeşleştirip, şiddet eylemlerine kalkışmalarıydı. Bu, Kubrick'in beklemediği bir durumdu elbette. Kaldı ki film, şiddeti yücelten bir tavrı benimsemiyordu. Kubrick, filmini gösterimden çekti ve "Otomatik Portakal" yönetmenin ölümüne dek İngiliz sinemalarında oynayamadı. Çok çeşitli eleştiriler aldı "Otomatik Portakal". Kimileri, ahlak dışı buldu. Kimileri yönetmeni sokak serserilerini sinema salonuna çekip para kazanmakla suçladı. Kimileri de filmin son derece sıkıcı ve anlamsız olduğunu düşündü. Tüm bunların arasında ünlü usta Lois Bunuel'in yorumu ise dikkat çekiyordu: "Otomatik Portakal" yeni favorim. Hakkında olumsuz çok şey duymuştum. Ama izledikten sonra fark ettim ki, modern dünyanın gerçekte ne olduğunu gösteren tek film bu...

Kaynak:http://www.40ikindi.com
..

Devamı Buradan ...>>

29 Ocak 2008 Salı

AŞKIN DANSI





Günümüzdeki yeni dünya düzeni yada küreselleşme; insanları kendi kültürlerinden uzaklaştırmakta, kendilerine sunulan yeni yaşam biçimi ve kültürü ile yaşamaya itmektedir.. Bu yeni yaşam biçimi ise, insanların içindeki sevgiyi öldürerek onları yalnızlıklar ve acılar içinde yaşatmaktadır.Bu durum, insanın deviniminin sevgiye yönelmesine engellediği içindir ki; özünde �Sevgi�ye çok ihtiyacı olan insanoğlu, diğer insanlara, sadece sevgisizliğini gösterir olmuştur. Halbuki insan sevgi ile var olur ve sevgi ile sürdürür bütün gelişimini... Sevgi ve aşk olmazsa insanın bir robottan farkı olmaz. Robot yaşama ve yalnızlıklara dur demek diyebilmek ve insanın insana daha yakışır bir biçimde yaşamasını sağlamak için bu filmi yaptığını söylüyor
YÖNETMEN ve SENARİST
M.SAMİ GÜÇLÜ.....



Çünkü benim yaşadığım toprakların beş bin yıllık bir geçmişi var, bütün insanlık tarihinin izlerini bulabiliriz Anadolu da, yani �Güneşin Doğduğu Yer�de.Ülkemin gençliği ve insanları bu toprakların ne kadar önemli olduklarını bilmiyorlar, farkında değiller. Çünkü küreselleşme, onların ulusal kültürlerini öğrenmelerini ve yaşamalarını değil, kendi tüketim kültürlerine göre yaşamalarını istiyor..
Evrensel bir sanat olan sinema ile kendi gençlerime ve insanlarıma yaşadığımız toprakların, kültürünü, hümanizmasını anlatmak, onların bu dünyayı keşfetmelerine yardımcı olmak istiyorum...


Ünlü Romeo ve Julyet balesinden yola çıkarak evrensel müzik ve dansı, kendi dansımız ve müziğimiz ile birleştirecek, onlara �Güneşin Doğduğu Yer� olan Anadolu�daki bir Romeo Jülyet hikayesi anlatacağım.Çünkü gençlerimizin; dayatılan �Çabuk Tüketilen Aşklar� yerine, gerçek aşk ile tanışmalarını, yaşamlarında yeni mutluluklar tatmalarını ve bir ömür boyu mutlu yaşabileceklerini görmelerini istiyorum...
İnsanlara; �Dünyada Tek Kültür ile değil, kültürüne sahip çıkmış uluslardan oluşan Kültür Zengini Bir Dünya ile daha mutlu olunacağını anlatmak istiyorum diyor yönetmen.


Bu filmin arkadaşımız BORA KASKAN'a şans ve mutluluk getirmesi dileklerimizle.
..

Devamı Buradan ...>>

13 Ocak 2008 Pazar

MICROCOSMOS BELGESEL









Hayat kendi içersinde bir bütündür,hayat birbirini mükemmel şekilde tamamlıyan domino parçaları gibi eko sistem anayasası kuralları ile sabit lenmiştir bunu birde insanların dışındaki canlıların gözünden görmek istiyorsanız bu belgeseli mutlaka izleyin
izlemek istiyenler bir bölümünü burdan izliye bilirler


http://www.youtube.com/watch?v=-BseGLUTkD8
Devamı Buradan ...>>

10 Ocak 2008 Perşembe

NEFES



Dostumuz Okan Avcı'ya bu filmin başarı getirmesi dilekleri ile..
Devamı Buradan ...>>

2 Ocak 2008 Çarşamba

The Mission


Peder Gabriel (Jeremy Irons), Brezilya'nın dağlarına, hristiyanlığı yaymak için gidiyor. Hristiyanlığın gelmesiyle birlikte bu dağlarda yaşayanların altın çağı da başlamış oluyor. Bir köleci olan Mendoza (Robert De Niro), kardeşini öldürmüş ve Peder Gabriel sayesinde intihar etmekten vazgeçmiştir. Peder Gabriel, misyonunda yardım etmesi için Mendoza'yı yanına getirtiyor. Burada huzura kavuşan Mendoza, rahip olmak için başvuruyor. Baskı altında olan kilise, Portekizlilere karşı çıkamadığından, topraklarda yeniden kölecilerin olmasını da karşı koyamıyor. Mendoza sözünü tutmayıp, yerlilerin kendilerini nasıl savunması gerektiğini onlara gösteriyor, ancak Peder Gabriel, Mendoza'nın yerlilere bir rahip olarak yardım etmesini istiyor.insanlığın ve sevginin sistem tarafından engellenişi.mutlaka izleyin
Devamı Buradan ...>>

30 Aralık 2007 Pazar

TANRI İLE SOHBET


Neale Donald Walsch bir araba kazasında yaralanır ve işini kaybeder. Derken evsiz kalır ve hayatta kalmak için mücadele etmeye başlar. Yemek, arkadaş ve kaybettiği hayatını geri alabilmek için birşeyler yapmalıdır. Kafasındaki tüm soruları Tanrı'ya sorar. Aldığı cevapla kendine yepyeni bir hayat kurar ve bunu nasıl yaptığını milyonlarla paylaşır.SAJA takipçilerinin izlemesi gerekenlerden
Devamı Buradan ...>>

28 Aralık 2007 Cuma

FİLMLER


Hayatın anlamını kavramak isteyen her insanın mutlaka izlemesi gereken bir belgesel. kuantum fiziği üzerine kurulu çarpıcı örnek anlatımıyla, günümüzün dünya karmaşasın'dan bunalmış olan insanlara yol gösterici bir film. mutlaka seyredilmesi gerekenler arasında.......
Devamı Buradan ...>>