MANTIKUT TAYR / KUŞ DİLİ - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

19 Ocak 2008 Cumartesi

MANTIKUT TAYR / KUŞ DİLİ



Mantıkut Tayr/ Kuş Dili


Feridüddin Attar Nişabur’da 1120’da dogmuş ve muhtemelen 1194’da
vefat etmiş ünlü bir şair ve mutasavvıftır. Hekim ve eczacı
olmasından dolayi Attar olarak anılmaktadır. Tac’ül Ârifin Necmettin
Kübrevi’ye bagli olmakla birlikte; benimsediğı tasavvuf anlayışı bir sistemden ziyade İsrâki’dir. Hz.Mevlâna, şeyh Galip ve diğer
mutasavvıflar tarafindan yüceltilen Attar, çogu günümüze kadar
ulaşan pek çok eser bırakmiştır.
Bunlarin arasinda en ünlüsü 1187’de yazmis olduğu Tuyûrnâme
(Mantiku't-tayr veya Mantik Al-Tayr) adli 4931 beyitten oluşan eseridir.

Attar, Kuşdili veya Kuşlar Meclisi olarak da bilinen bu mesnevî
tarzi eserinde, tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayişini anlatır.Eserde
çok zengin bir sembolik dil kullanilmiş ve Hakikât’i arayanlar, yani
Hakikât Yolunun Yolculari kuşlarla simgelenmiştir..... Hüthüt adli kuş
onlarin önderleri, kılavuzları, yani mürşitleridir. Aradiklari
Simurg adli efsanevî kuş, Allah’in görünümü ve ruhudur .
Ancak,Vahdet-i Vücut’a, yani Varlik Birliği’ne ulaşanlar, “halkın
Hakk’in zuhuru; Hakk’ın halkın bütünü olduğunu” idrak edebilirler.

Kuşdili aşağida özetlenmeye çalişilacaktir:

“… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler.
Toplanan kuşlarin arasinda hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül,
sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardir. Amaçlari, padişahsiz hiç
bir ülke olmadiği düsüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir
padişah seçmektir.

Hüthüt söze başlar ve Hz.Süleyman’in postacisi oldugunu
belirttikten sonra; kuslarin Simurg adinda bir padişahlari olduğunu
söyler. Ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadiğini, herkesin
padişahinin daima Simurg oldugunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve
zulmet perdelerinin arkasinda gizli olduğu için bilinmediğini ve
onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” oldugumuzu anlatir. Simurg’u
arayip bulmalari için kendilerine kilavuzluk edeceğini
ilave edince; kuşlarin hepsi de hüthütün peşine takilip onu aramak
için yollara düşerler. Kuşlarin hepsi de Simurg’un sözü üzerine yola
revan olurlar…

Ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup
hastalanirlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen,
hüthütün yanina varinca “kendilerince geçerli çesitli mazeretler
söylemeye” başlarlar. Çünkü, kuşlarin gönüllerinde yatan asıl
hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir (!)

Örnek olarak, bülbülün
isteği gül; dudu kuşunun arzuladiği abıhayat;
tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı
mücevher; hümânin nefsi kibir ve gurur; doğanin sevdasi mevki ve
iktidar; üveyiğin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradiğı viranelerdeki
define; kuyruksalanin mazereti zaafiyeti dolayisiyla aradiğı
kuyudaki Yûsuf; bütün diğerlerinin de başka başka özür ve
bahanelerdir.
Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayri ayri, dogru,
inandirici ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olağanüstü
özelliklerini ve güzelliklerini anlatir.

Hüthüt söz alır ve şunlari söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül
açısından ilginçtir:

Simurg, apaçık meydanda olmasaydi hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydi hiç âleme gölgesi vurur muydu?Burada gölgesi
görünen her şey, önce orada meydana çikar görünür.Simurg’u görecek
gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.Kimsede o
güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatımız
kalmadı.Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.O, yüce
lûtfuyla bir ayna icad etti.O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun
yüzünü gönülde gör!

Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde
Simurg’u aramak için yola koyulurlar.Ama, yol, yine uzun ve
zahmetli, menzil uzaktır…Yolda hastalanan veya bitkin düsen kuslar
çesitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunlarin arasinda,
nefsanî arzular, servet istekleri,ayrildiği köşkünü özlemesi, geride
biraktiği sevgilisinin hasretine
dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik
endişesi,himmet,vefa, küskünlük, kibir, ferahlik arzusu,
kararsizlik, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun
sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardir.

Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha
önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak,
bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir.
Hüthütün söylediği, “yedi vadi” şunlardır.

VADİLER

1.Vadi :istek vadisi

2.Vadi ;aşk vadisi

3.Vadi: marifet vadisi

4.Vadi:istiğna vadisi

5.Vadi:vahdet birlik vadisi

6.Vadi:hayret vadisi

7.Vadi:yokluk fena vadisi

BEKÂ

Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler…

Ama, pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalip kaybolur, ya aç
susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya
yüce dağlarin tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi
hayvanlara yem olur, ya
ağir hastaliklarla geride kalir, ya kendisini
bir eglenceye kaptirip kafileden ayrilir.

Bu sayilan engellerin hepsi de Hakikât yolundaki zulmet ve nur
hicaplaridir.Bu hicaplardan sadece otuz kus geçer.Bütün vadileri
aşarak menzil-i maksudlarina yorgun ve bitkin bir halde
uzanan bu kuşlar, rastladiklari kişiye kendilerine padişah yapmak
için aradiklari Simurg’u sorarlar.

Simurg tarafindan bir görevli gelir…Görevli, otuz kuşun ayri ayri
hepsine birer yazi verip okumalarını ister.Yazilarda, otuz kuşun
yolculuk sırasında birer birer başlarina gelenler
Ve bütün yaptiklari yazilidir.

Bu sirada, Simurg tecelli eder…

Fakat, otuz kuş, tecelli edenin (!) bizzat kendileri olduğunu; yani,
Simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarini görüp
şaşirirlar.Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir.Kuşlar
Simurg, Simurg da kuşlardir.Bu sirada Simurg’dan ses gelir:

“Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya
daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü, burasi bir aynadir!”

Hasılı, otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayinca; artik,
ortada, ne yolcu kalir, ne yol, ne de kilavuz...

Çünkü, hepsi BİR’dir.

Aynı, aşıkla, maşukun aşkta; habible, mahbubun muhabbette; sacidle,
mescudun secdede; bir olmasi gibi...Aradan zaman geçer, “fenâda
kaybolan kuşlar yeniden bekâya dönüp”,yokluktan
varlığa ererler…”

Kuşdili sembolizmasi yukarida özetlenmiştir.

Attar, “ölümden sonraki ölümsüzlüğün sırrına” lâyık olacaklarin
bilinciyle;ancak, bunlari yazabilir Kusdili olarak; sembolik lisanla!
Tabiî ki, okuyup da anlayanlara (!)...

Kuşdili, mesnevî anlam ve kapsam olarak zengin bir
sembolizmadir.Kuslar, “Hakikât Yolunun Yolculari” ;
Simurg, “Hakikât” olarak tanımlanır.İnsan ömrünün engebelerine
eşdeğer merdiven basamaklarını çikabilmek ve sonunda ancak çok az
kişinin hedefine ulaşabilmesi şeklinde düşünülebilir.Bunlar, tekamül
merdiveninin, İstek’ten Fenâ’ya dogru çıkan
basamaklarıdır.Açiklandiği gibi, kuşlarin bazıları, Fenâ’dan daha
ileri giderek

Fenânin da Fenâsını, yani Bekâ'yi idrak eder.Sembolik evrende terk
etme , yegâne kemalât yoludur. Bu sembolizmada, kuşlar sâlikleri,
kılavuz Hüdhüd kuşu mürşidi temsil eder.Sîmurg (otuz kuş), yani Anka
ise, Allah'ın zuhûr ve taayyünüdür.Tûyurname, bir vadiden öteki
vadiye sırayla geçilerek olgunlaşmak şeklinde kuşlarla temsil edilen
ilginç bir örneğidir.Ves-selâm…....

Hiç yorum yok: