Tüm fikirlerimizin, tasavvurlarımızın, olasılıkların içine olumsuzluk tohumlarını eken, bizleri ikirciklendirip, içimizin yalınlık ve saydamlığının apaydınlığına, karabulutları çekip getiren GÜÇ. Sen nelere kadirsin!
Güvensizliği… İmansızlığı… İnançsızlığı… Cesaretsizliği… Hırsı… Hıncı… Gönül kırmayı… Hasedi… Kıskançlığı… Korkuyu gönlümüze telkin edip duruyor, bizi uyarmak ister gibi, dostumuzmuş gibi, mış gibi yapıp, sana ve sözlerine mahkûm olmamızı sağlayıp aslında, bizleri YOK etmek istiyorsun.
İkili bir diyalogda, bizden yanaymış gibi bir tavır takınıp;
“-Bak, gördün mü sana dostun yalan söylüyor, seni bu güzel sözlerinle kandırmak amacında, bir de sen dostum deyip inanıyorsun ona” diye fısıldıyorsun kulağımıza. Ardından bize,
“- Şuna tumturaklı bir söz söyle de alsın ağzının payını” diye tahrik edip,
“-Bak. Onun bunca malı mülkü var, onlarla böbürlenip sana hava atıyor” diye içimize fesat sokansın, haset ettiren, içimize korku salansın. Çocuklarına düşkün bir anne babaya;
“-Sakın iki katlı evde oturma, merdivenlerden çocukların düşer Ha! Balkon demirlerini yükseltmelisin, çocuklarını deniz kenarına bırakma, dalgalara kapılıp boğulabilirler, uykuda ikide bir kalk bak, nefessiz kalmasınlar” diyensin.
“-Öksürüyorsun; verem olmayasın?.. Miden ağrıyor; kanser?…Elin titredi; Parkinson’dan koru kendini…Tuz yeme…Şekere hayır…Undan vazgeç…Sebzeler ve meyveler hormonlu bak dikkat et…Havada karbon monoksit…Kapalı evde radon gazı…Sağ ayakla girmedin uğursuzluk…gözlerin az mı görüyor? …Kalbin çok mu çarpıyor ne?..gibi fısıltılarınla insanın doğum günü pastasının üstüne bile zehir saçansın. Öyle senaryolar çiziyorsun ki var olanı yok, yok olanı var gibi gösterebiliyorsun. Suçsuzu suçlu, suçluyu suçsuz yaftasıyla etiketleyebiliyor,İki sevgiliyi gönüllerine girip birbirinden ayırabiliyorsun. İnanç ve inançsızlık arasında kalan SEN, insanı paranoyaya bile sürükleyebiliyorsun. Yaşanılası hayatı: zorlaştırıp yaşanmaz hale sokabiliyorsun.
Sahip olduğun bu ne kudret?… Bu ne iktidar be ya HU?
Kul euzü birabbinnasi, melikinnasi, ilahinnasi, min şerrilvesvasil hannasi. Elleziy yüvesvisü fiy südurunnasi.Minelcinneti vennas.
Ah, ŞÜPHE ah! Vesvesenin büyük babası, fikrimizin fısıltısı, şeytanın ateşli kankası: Seni inancım ve imanımın güçlü kalelerinin ardında bırakıyorum. Seni azad ediyorum. Ne zaman varlık göstermekten vazgeçersen, fısıltılarının cenderesini susturup, inanırsan Allah’a, gelebilirsin yanımıza yamacımıza… Cennetimizde sana da yer açıyorum…
8 Haziran 2009 Pazartesi
EY, ŞÜPHE !
Gönderen sufi zaman: 15:55
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
17 yorum:
nasıl bir kurttur bu insanı kemiren yaşam boyu!
keyfi kedere çeviren...
ne büyük ukalalık şüphe duymak:)
Aslında he umudun bile içinde saklı olan, güveni gizli gizli sömüren şüphe. Korkunun ve umudun kardeşi bence.
Nas ve felak suresi, oku derdi annem 3 er kere. Sonra Fatiha, elif lam mim diye başlatıp Le yestevi ve ayet-el kürsi okuturdu.
Bilmiyorum bazen içimden dua etmek bile gelmediği anlar oluyor. Öyle anlarda da kalbimi biliyorsun dile getiremediklerimi de biliyorsun Allah ım diyorum. Susuyorum.
Bana pek ukalalık gibi gelmiyor şüphe duymak,bence bir şeylerden şüphe duymamak garip.Hayatın insanları getirdiği nokta aynı olmadığı için şüphe katsayıları da aynı olmuyor.Tüm duygularımızın iyi veya kötü yaşamakla alakalı olduğunu düşünüyorum.Fazlası zarar ama eğer bu 'şüphe'adındaki uzak dostumuz olmasaydı insanların bize -pardon bana-attığı kazıklarla hayatım değişebilirdi:)
s.aleyküm,şüphenin manevi bir süzgeçten geçip, geri kalan tortularının tevekkül ışığıyla bertaraf edilelebileceği kanaatindeyim.somut ve maddi olgulardan azda olsa sıyrılabilenler sanırım bunu başarıyorlardır.sevgiler...
selam,
"Suphe" uzerine kendimize gore anlamlar yukledigimiz tum diger goreceli degerler gibi yanlis mi kullaniyoruz? diye bir soruyla baslasam yazima..benden "suphe" etmenizi beklesem..
Dostluklar/sevgililer arasindaki "supheden" bahsediyorsak, eminim oylesine yipratici bir duygu sarmalidir suphe...ama, bilimsel supheden bahsediyorsak, suphe duyulmasaydi bugun iyiden guzelden yana gelismeyi gerceklestirebilir miydik? Sanmam..
Dogmatik tum dusunceler, dinler soru sormayi, suphelenmeyi, arastirmayi yadsir...Dine gore tek mutlak Tanridir, sorgulanamaz..Din adina hareket eden kisi ve "devlet" de sorgulanamaz..O nedenle insana yabancilasir; ondan uzaklasir; gerici, baskici bir nitelige donusur...
Gunumuzde cekilen acilarin kaynaginda tabulastirilmis; sorgulanamaz; suphe goturmez mutlak guc vardir.. oysaki en buyuk guc insani insan yapan erdemler toplulugudur..
Suphedolu gunler dilegimle..
sevgiylekal
Vkemal
Sevgili Funda;
Onun sesini kesmek için, söylediklerinin tam tersini tekrarlamak onu azarlamak gerek herhalde.
Sevgili Evren;
Kederi keyfe çeviren öbür sese kulak vermeli, belki utanır bir daha fısıldamaz bize birşeyleri.
Guguk kuşum;
Ukaladan daha çok BİLMİŞ kendileri ama herşeyin negatifini biliyor her nedense.
Sevgili Efsa;
Umudu umutsuzluğa sürükleyen şey aslında şüphe.Gelecekle ilgili hayallerin ve umutların önüne perde çeken, korkuyu tetikleyen güç.Sevgilerimle.
Sevgili Beyaz Çiklet;
Sana şüphelenmen gerektiğini hatırlatan ses,negatif gücün fısıltısı şeklinde değilse "kimsenin aleyhine konuşmuyor ve amacı fitne ve olumsuzluk içermiyordur ki,bunu da en iyi sen anlayabilirsin.
Sevgili allımorlu;
Tevekkül ışığı varsa o ışığın altında şüphe yaşayamaz ki zaten.Sevgilerimle.
Sevgili volkan Kemal;
Seninle aynı dili konuşuyoruz aslında .Şüphe duyulmasaydı değilde cümlene şöyle başlasaydık "merak duyulmasaydi bugun iyiden guzelden yana gelismeyi gerceklestirebilir miydik? Ben de sanmam...Soru sormak araştırmak; etki ve tepkilerin, neyin neden dolayı nasıl bu hale geldiğini araştırmak demek bence.Kuran araştırmamızı istemese bir surede 24 kez "ne az düşünürsünüz? " demezdi.Sorgulamakla şüpheyi ben aynı kategoride düşünmüyorum, onun için seninle sadece kelimede ayrılıyoruz manada değil.Bugünkü uygulanan din anlayışıyla Gerçek dinin bu olmadığını, dinde zor olmadığını, illa diye hiçbirşeyin diretilmediğini ancak Kuran'ı inceleyerek okuyunca anlıyor insan.Ben de eskilerin diretmelerine dogmalarına kulak assaydım Kuranı hiç okumamış araştırmamış olurdum ve öyle bir dine inanmazdım.Sevgilerimle.
sorgulamadan yaşamak en kolayı..
sorgulayınca zor hayat....
sorular bir değil bin oluveriyor...
şükürler olsun aklımıza fikrimize...
şüphenin varlığını hiç inkâr etmeyeceğim, hatta iyi ki var, çünkü; insanı ezip büzen, kıvrandıran ve elegeçiren varlığı bana benden içeri bir BEN varı hatırlattı,küçük zihnimle bu hayatta yer, içer, uyur, konuşur, yazarken ve dahi düşünürken, onun beni yönetmediğini BENim onu yönettiğimi hatırlattı..
Sevgili cecil;
Mesele sorgulamadan yaşamakta değil,şüphe zehirini içimize sokmamakta.
Sevgili düş;
Eğer şüphe tohumlarının gelişip büyüyeceği bir toprak oluşturmadıysak,inanç ve iman bitkisi ekiliyse akıl ve fikir tarlalarımızda şüphe de gelişip büyümeye fırsat bulamayacak bizi yönetmesine yönlendirmesine izin vermemiş olacağız o zaman.Mesele kölesi olmamamız, senden içeri sendeki varlığa sevgilerimle.
Bir fitne ,kırkbin büyü bozarmış diye duymuştum.Ve bu yazıyı okuyunca şöyle düşündüm.Fitne;şüphenin olduğu yerde daha çabuk tutunur,ürer!
Şüphe ile merak aynı değil, tıpkı şüphe ile sorgulamanın da aynı olmadığı gibi.
Bence o ey suphe varligini surdurmeye devam edecek. Inancini kuvvetlendirmesi gerekenler biziz :)
Ben ne zaman kizimla ve kocamla ilgili guzel birsey soylesem annem, kizim yer, kocam aldatmaz deme der :))) Ikisi de seni yalanci cikarirmis. Ben de icimden hep kizim uyumazsa da Allah'tan kocam aldatirsa da Allah'tan derim :) Annemin haberi olmaz :) Allah cunku HEP neylerse guzel eyler ...
Sevgili Anne İş'te;
Bir fitne kırkbin büyüye bedeldir de denilebilir mi bilmem.Ama anlatmak istediğim şeyi anladığın için sana teşekkür ederim sevgilerimle.
Sevgili Hümam;
Gönül bahçelerimiz hakla doldukça o bahçelere haset fesat korku şüphe kıskançlık nasıl uğrasın?Her anahtarla her kapı açılamıyor işte canım.Seni rüyamda gördüm senin blogunda anlatacağım sevgilerimle.
Sevgili Sufi,
Imkanim oraninca tum dinleri inceleme firsati buldum... Ve her dine esit yaklasan agnostik bir tavir icindeyim.. Sufizme ve Bektasilige yakin bir felsefik akimi begenirim.
Butun tek ve cok tanrili dinler, insanin insani yonetmesi uzerine kurulu ve ilk cikislari itibariyle "ilerici" devinimci bir rol ustelenirler. Insan tarafindan insanin yasamini duzenleyen kurallar/yasaklar dizinidirler...Butun dinler, ZORla kabul ettirilmistir...dinde zor, insan tarafindan tanri adina insana uygulanir...
Sadece ozetler halinde kurdugum bu cumlelerin icini doldurmaga bu satirla elvermez.. Amacim, "dini" reddetmek degil.. ( reddetsem bile benden bagimsiz) sorgulamaktir... Ckis nedenlerini, sonuc iliskilerini anliz etmektir...
Dostlukla
Vkemal
Yorum Gönder