HALİL ÖZTOPRAK - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

11 Ocak 2008 Cuma

HALİL ÖZTOPRAK


Halil Öztoprak, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Anadolu’daki etkin Alevi önderlerindendir. Aslen Elbistan’ın Alhas köyü ve aşiretine mensuptur. Kendini yetiştirmiş bir aydın köylü bilgedir. Yaşadığı dönemin karizmatik halk önderlerindendir.
Halil Öztoprak, sadece Alevi kitleye bir bilge, bir din adamı olarak görev yapmakla kalmamış, yazdığı kitaplar ve yaptığı siyasal çalışmalar ile de Alevilerin büyük desteğini, sevgi ve saygısını kazanmıştır.
Yazdığı kitaplarda, yüzyıllardır Alevilere yöneltilen Sünni kaynaklı suçlamalara, dini kaynaklara dayanarak cevapvermiştir. Yaşadığı dönemde Aleviliğin teorik çatısı için yoğun çalışmalar yapmış, yönlendirici olmuştur.
Halil Öztoprak’ın 1956 yılında Ankara’da Milli Eğitim bakanlığı’nın izni ile 4’üncü basımı yapılan “KURAN'DA HİKMET,TARİHTE HAKİKAT adlı “Alevilerde Namaz” alt başlıklı kitabı en büyük yankıyı yapan kitapları arasındadır.(65)
Şimdi, bu kitabından aktarmalarla Halil Öztoprak’ın neler savunduğunu görelim
...




3üncü sayfadan: “İslam tarihinde birçok mesele vardır ki; başlangıçta büyük ihtilaflar doğurmuş ve uğruna kanlar dökülmüştür. Neticede ağır basan taraf (güçlü olan taraf) kazanmıştır. İşte Ehlibeyt meselesi, işte namaz ve oruç meselesi, Şiilik ve Sünnilik meselesi...
Kıble, hac vs. bütün bunlar anlayış farklarından, Kur’an’ı Kerim’i ve hadisleri tefsir tarzından ileri gelmiştir.”
Halil Öztoprak, Alevilerde ibadet için şöyle diyor:
“Aleviler de Kur’an’a ve Hz. Muhammed’in emirlerine uymakta ve ona göre ibadet etmektedirler. Ayrılık sadece ibadet ve taatın şeklindedir.”(s.4)
Öztoprak, “Aleviler Müslüman değildir” diye fetva veren din adamlarına şiddetle karşı çıkıyor ve onların bazı konularda Alevilerin en son gelen ayetlere inandıklarını bilmezlikten geldiklerini yazıyor. Üstelik, Abbasiler zamanında verilmiş bir karar ile Alevileri itham etmek doğru değildir,diyor. Buna delil olarak da;Bakara süresinin 106. ayetini hatırlatıyor:
“Kaçan bir ayetin hükmünü kaldırıp yerine başka bir ayet hükmünü getiririz. Allahü teala ahkamında, tebdil ve tağyirinde halkına elverişli olanı bilir, zira bir vakitte makbul olan icabında başka vakitte fesat da buyurur.(s.5)
Öztoprak, daha sonra namaz konusunu ele alarak, “Bazı kimseler namazın ve bu namazın bugünkü şeklinin miraçtan Kur’an’la birlikte geldiğini iddia etmektedirler. Ve Alevileri bu namazı kılmadıkları için dinsiz tanımakta, onların kestikleri yenmez, cenazeleri kaldırılmaz, demektedirler. Ve hatta bazıları Alevilerin katlinin vacip olduğuna inanmaktadırlar (s.6) diyor ve arkasından da namazın miraçtan nasıl geldiğini, Kur’an’da nasıl yer aldığını, ayetlere dayanarak veriyor. Namaz hakkında, İsra suresinin, 78. ve 79., Necm suresinin 8. ve 9., Müzemmil suresinin 1. ve 7., suretül Nebe’nin 9. 10. ve 11. ayetlerinden alıntılar yaparak namazın esasen beş vakit olmadığını ve esas olarak iş zamanı dışında gece ibadet olarak yapılmasının Kur’an’ın gereği olduğunu yazıyor.
İşte bazı ayetler:İsra suresinin 78. ve 79. ayetleri
“Farz olan ibadete kalk. Gün aştıktan gecenin karanlıklarından Kur’an okuyarak şafak ağarıncaya kadar, ibadet eder isen gece ve gündüz melekleri şehadet eder.”
Münezzil süresinin 1. ayeti:
“Ey nübüvvet içinde olan nebi gece kalk namaz kıl...”
Aynı surenin 7. ayeti:
“Gündüzleri uzun uzadıya halkın işleri ile meşgul olursun. Gece ibadete yönelmen evladır.”
Suretül Nebe’nin 9. 10. ve 11. ayetleri:
“Geceyi ibadet için, gündüzleri geçim ve maaş için kıldık.”
Halil Öztoprak, beş vakit namazın Abbasiler zamanında ortaya çıktığını, onun da bir ihtilafın halli için ortaya atıldığını yazar. Hz. Muhammed’in sağlığında namazın beş vakit olmadığını, Peygamberin kendisinin de ibadetlerini gece yaptığını yazar.
Alevilerin, ibadetlerini, yani cem ayinlerini gece yapmaları bu anlayıştan geliyor olsa gerek. Sonraları bu ibadetler adeta gizli ibadetlere dönüşür. Emevi, Abbasi ve Osmanlı döneminde gece ibadet edenler çeşitli katliamlara uğramışlardır. Bugün bile Alevi cemlerinde ibadet yapılan konutun güvenliğini dedenin görev verdiği nöbetçiler sağlar.
Halil Öztoprak, ibadetin evlerin dışında, açıkta yapılmasının Kur’an tarafından yasaklandığını, bunun gösteriş olduğunu yazıyor. Kaynak olarak da Maun suresinin Tefsiri-Tıbyan’dan aktarmasını gösteriyor:
“Şiddetli Cehennem azabı ol açıktan açığa namaz kılan aynacılar içindir ki, ellere Müslümanlık ve sofuluk göstermek için selamet vs. tenha yerleri terkedip namazı aşikar kılarlar. Bunlar cemaattir ki, namaz deyu bütün işledikleri amel ve ibadetleri Allah için olmayıp dünya menfaatlerini kazanmak için halkın gözüne sofu ve Müslüman gözükmeleri içindir.”(s.17)
Ayrıca Halil Öztoprak, İslam’da ibadetin camide yapılması şartının olmadığını, hatta Hz. Muhammed zamanında camilerin yıktırıldığını, ibadetin evlerde yapılmasının dinin kuralları arasında olduğunu iddia ediyor. Kaynak olarak, Tövbe suresinin 108. ayetini veriyor, Alevilerin camilere gitmemesini de buna bağlıyor.
Tövbe suresi, 108. ayet:
“Müminlere zarar vermek ve gönüllerindeki saklı duran düşmanlığı kuvvetlendirmek için namaz kılmaya mescid meydana getirdiler. Bunlar Müslüman olmadan önce Hz. Muhammed’le harbeden münafıklardır. Müminlerin arasını açmayı, onları birbirlerine düşürmeyi akıllarına koymuşlardı. Ya Muhammed, Müslümanlar seninle birlikte namaz kılsın ve zikretsin diye böyle geniş mescid, cami yaptık derler. Allahu Taala şahitlik eder ki onlar yeminlerinde yalandır.”(s.21)
Tövbe suresinin 109. ayeti:
“Ya Muhammed kalkma ve ol mescidlerde ebediyen namaza durma. Evvelce Tanrı korkusu üzerine yapılan mescidi evvelde Hakka ibadet haklı ve lazım bir ibadetti.”(s.21)
Kısası Enbiya’da bu olay için, “Hz. Muhammed, Malik İbni Dahşam ve İbni Adi ile bir gönderip camileri yıktırdığı yazılıdır. Tarih-i Taberi’nin 2’inci cildinin Altı Parmak kitabının 306. sayfasında bu konu ile ilgili olarak “Hz. Muhammed’e Cebrail tarafından ‘Ol Camilerin yıkılmasını sana emretti’ şeklinde ayet geldiği, Hz. Muhammed’in de Kur’an farzı ile yıktırdığı” yazılıdır.(s.22)
Bu camiyi daha sonra Halife Ömer’in yeniden yaptırdığını, muhteşem camilerin ise daha ziyade Muaviye zamanında yapıldığını okuyoruz.
Halil Öztoprak’ın bütün bu konularla ilgili yorumu ise şöyledir:“Hakiki Müslümanlık, Kur’an’da yazılı olduğu gibi, camisiz, minaresiz olarak, huzuru kalb ile Allah’a inanmak ve daimi ibadet etmektir.”(s.23)
Halil Öztoprak, bir hadisi Nebevi’den şu aktarmayı yapıyor:
“Sen başka camilere yakın olma. Kalp camiiden Tanrıya yalvar.”
Arkasından da namazın camide değil, evlerde kılınmasının Kur’an’da farz edildiğine dair, Nur suresinin 36. ayetini bize aktarıyor:
“Ya Muhammed, kendi evlerinde ibadet edenleri Tanrı Taala tarafından tazim olunup sevap derecelerinin yükselmelerine izin verip emreyledi. Onlar şoy güruhtur ki evlerinde Allahı Taala’ya ibadet zikri tesbih edenlerdir...”(s.24)
Halil Öztoprak, Kabe konusunda ise, “Şahsivaril İslam” adlı tarih kitabından alıntı ile şu görüşlere yer veriyor:
“Kabeyi ziyaret İslama mahsus bir ibadet değildir. İslam dini çıkmadan önce putperestler zamanında Arabistan Yarımadası putperestleri, Kabe’ye hürmet beslerler ve ziyaret ederlerdi. Mekke ortasındaki Haceri Semavi (Yani Hacer-ül Esved) taşının etrafına toplanıp secdeye kapanırlardı. Burada, Kudüs ve Yunan putperestlerinden öğrendikleri üzere kurbanlar keserler.”(s.25)
Halil Öztoprak, Hacer-ül Esved’in etrafına toplanıp secde etmenin “cahiliye devri”ne ait bir adet olduğunu ve Hz. Muhammed tarafından bu ziyaretlerin kaldırıldığına ait Kur’an’da ayetler olduğunu yazıyor. Arkasından da, Suretil Bakar’ın 115. ayetini bize aktarıyor:
“Güneşin doğup battığı yerlerin cümlesi Tanrı Taala mülküdür; hangi tarafa yüz döndürür iseniz Allahü Taala ibadet tarafı orasıdır.”(s.34)
Sonra da şöyle yazıyor:
“Allaha yalvarmak için her taraf kıbledir. İbadet esnasında Hacer-ül Esved gibi belli bir noktayı ve bir şehri daimi olarak kıble kabul etmek o nokta veya şehri putlaştırmak gibi bir şey olur.”(s.35)

Hiç yorum yok: