.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

27 Şubat 2015 Cuma

RAYLAR BOYUNCA MENDİLİMDE KAN SESLERİ




ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi,
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir.
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı...

bilmezlikten gelme ahmet abi,
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır.
diyeceğim şu ki ;
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler,
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse...

ah güzel ahmet abim benim,
gördün mü bak;
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar,
ve dağılmış pazar yerlerine MEMLEKET.
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile,
gelse de
öyle sürekli degil,
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün.
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...

ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar,
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

mendilimde kan sesleri...
                                         
Edip Cansever.

Devamı Buradan ...>>

15 Mayıs 2014 Perşembe

17 Mart 2014 Pazartesi

SENLE, SENSİZ DOĞUM GÜNÜ

En çok düşünceni sevdim senin. İlk tanıdığım günden itibaren o zaman kadar kimsede görmediğim, hiç hissettirmeden, incitmeden, eksiltmeden, abartmadan herşeyi ama herşeyi düşünmeni sevdim. O kadar ayrıntılı ve olumlu düşüncenin bir yerde yazılı olduğunu sandığım bile oldu. Bir kitaptan mı öğreniyor bunları diye düşünmedim değil. Bir insan,bir anne, bir kayınvalide, bir arkadaş bu kadar mı düşünceli olur yada ayrıntılarla mutlu edebilirdi insanları Zaman zaman arkadaşlarımla konuşup anlatırdım seni, neleri , nasıl yaptığını...Hepsi ağzı açık dinlerdi, herkes yaka silker ya kayınvalidesinden ahhhh "kayınlarımın anası"(benden bu lafı ilk duyduğunda çok sevmiştin ) sen ne güzel bir insandın... Uzun zamandır yazmıyorum bloğuna, bloğumuza. Yalan değil çok açıp bakamıyorum da. Öylee yetmez saatler yaşıyorum ki şu aralar görsen hak verirdin bana. Zaten bir tek de sen hak verirdin. Anlardın... Sadece bugün değil sana olan özlemim hasrteim her gün büyüyen bir alev... Ama bugün önemli, bugün özel. Doğum günün senin, hatta ilk doğurduğun günün. Bizim içinde hep hatırlanacak ama hiçbir zaman eskisi kadar kutlanamıycak bir gün işte... Sabah uyandım ve ilk seni düşündüm. Sızlayan içim, akan göz yaşlarım, hep yarım sevinçlerim, Efem, Egem, Denizim, hepimiz sensin bugün. Ahhh olsan olsan da, konturum yoktur diye, arayamıyacağımı bilip sen arasan doğum günün de yine. Yine bilsen, yine en çok sen düşünsen, yine herşeye dokunup güzelleştirsen... Ahhhh Tontini güzeli yine içsek, gülsek, yine eskiden olduğu gibi düşünsek seninle... İyi ki vardın, hep varsın. Ela
SÇS
Devamı Buradan ...>>

4 Şubat 2014 Salı

HER- İZLENESİ

Yavaş yavaş yalnızlaştığımız dünyada, gelecek dönemlerde yalnızlık Devi ile mücadele ederken, nelerin bizi esir alarak yalnızlığımızın tatmini yolunda ne kadar değişe bileceğimizi anlatan muhteşem bir film. İzlemenizi öneririm.

Konusu kısaca şöyle:
Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşecek olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır. Ve bugünlerde artık insanların işlerini bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka sistemi sunan yeni bir telefon modeli, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan Samantha, Theodore'u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla bambaşka bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır.

 1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı kazanan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın dram ve komediyle yoğrulan öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Filmin başrolünde Joaquin Phoenix yer alırken, Scarlett Johansson da gizemli bilgisayar uygulamasına sesiyle hayat veriyor.
Devamı Buradan ...>>

28 Kasım 2013 Perşembe

HADİ-(Hâdî)

Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı,herkes kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere. Hayata iz bırakanların yaşadığı, Aşk ile terbiye olanların kokusunu az duyduğumuz zamanlar geçiriyoruz. İçimizdeki yüce kudrete sığınmaktan başka yapılacak bir şey yokmuş gibi hissettiğimiz anların çokluğu ile terbiye oluyoruz. fakat en çok ihtiyacımız olan oranın farkındalığına vara bilmek. oradan halledeceğiz bu işi aşk ile yapacağız. Etrafımızdaki ayrımcılığı,iki gören gözü,seni ve beni oradan düzelteceğiz bizi biz yapan ortaklığımız ile içimizde sakladığımız saf çocuk ile yapacağız. Hâdî:hidâyete kavuşturan, kulunu hayırla muvaffak kılan demektir.
Devamı Buradan ...>>

14 Kasım 2013 Perşembe

VE SÖYLE BAŞLARDI...

Ve söyle başlardı...

Zaman akar, izler kalır ruhlarını aşkın çiziklerine alıştırmış olanların yapısında.
Geçmez aslında dem, hep içinde çabalayıp durduğumuz A-dem de, O' nun A-demliğinde ve dahi  kendi A-demliğin de yaşanır An.
Aşıklık cevr çekmektir görüntüde cevr çeken öldüğünde, aşk ile uyanır kendi A-demliğinde.
 Aş olsun cevr elbisesinden soyunup A-demliğinde aşk elbisesi ile uyananlara

Ey Fuzuli yar eğer cevr etse ondan incinme
Yar cevri aşıka her dem mahabbet tazeler

Resim:Daniel J Zollinger


Devamı Buradan ...>>

23 Ekim 2013 Çarşamba

HANGİ ZAMANLAR.

Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,
kitap ve kalp çalmak serbestti,
İçimizden bir şey tut dendiğinde en çok aşk,
Dışımızdan bir şey tut dendiğinde en çok devrim tutardık,
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,
Okur nazar değil okur yaşardık,
Cimri değildik hayallerimizde,
İşaret ve itiraz parmağını yitirmeyen çocuklardık,
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,
Çokta az, azda çoktuk.
Yaa,
İşte böyle,
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,
Pencereler devlete, sokaklar aşka boyanırdı.
Alıntılar meşk ederdik fasılasız fasıllarda,
Tünelin ucundaki aşıklardır
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,
Kapılardan pencerelerden karışırdık sokaklara,
Halleşir harlaşırdık meydanlarda,
Şimdiyi sorarsanız bana,
Zamane zamanları sorarsanız,
Sokaklardan, düşlerden ve aşklardan
Emekli olduğumuza hiç mi hiç şahit olunmamıştır…

Devamı Buradan ...>>

16 Eylül 2013 Pazartesi

AYNA İLE SELAM

Bilemezsin
Sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
Hiçbir şey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
Ya da okyanusa su.
Düşündüğüm her şey
Doğu’ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
Çünkü Sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden Sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla!…

Mevlana



Tüm Dostlara selam...........
Devamı Buradan ...>>

19 Nisan 2013 Cuma

BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM

Afrika da çalışan bir antropolog; bir kabilenin çocuklarına , bir oyun oynamayı önerir. Ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü, o meyveleri yemek olacaktır. Onlara , ‘’ Haydi , şimdi başla ! Birinci olan alacak ! ‘’ der. O anda bütün çocuklar el ele tutuşarak, ağacın altına beraber koşarlar..Vee..Hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda çocuklardan şu yanıt gelir. ‘’ Biz ubuntu yaptık. Yarışsaydık, yarışı kazanan bir kişi olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken , yarışı kazanan bir kişi meyveleri yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaptık ve meyveleri bölüşerek, hepimiz yedik’’ derler…. UBUNTU: “BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM”
Devamı Buradan ...>>

8 Şubat 2013 Cuma

ALİ RIZA ALBAYRAK HÜSEYİN ALBAYRAK BÖYLE BUYURDU AŞK

Uzun zamandır albüm çıkarmasını Aşk ile beklediğimiz Ali Rıza ve Hüseyin Albayrak kardeşlerin bir albümünün haberini sizlere de vermek istedik, umarım sizde bizim aldığımız o kokuyu alır aynı kokunun birlikteliğinde buluşuruz.

Dinlemek isterseniz Buradan dinliye bilirsiniz.
Devamı Buradan ...>>

11 Ocak 2013 Cuma

GÜZEL GÖZLER ÇİFTLİĞİ

Kim demiş özlemek güzeldir diye. Oldum olası sevmem. Yorar beni birini özlemek. Moralim bozulur hemencik. Hatta birini özleyeceğim önceden belliyse, bir tarih varsa özlemeye başlanılacak o zaman bittim ben. Aylar öncesinden planlanan ayrılışlar bana ağır gelir.  Öğrendiğim günden itibaren istemem gitmesini. O gün özlemeye başlarım çünkü. Annem, babam, kocam, kardeşim...Kim olursa olsun hiç farketmez. 
Sevdiklerim yanımda olsun da. Ha çok derin düşününce de "bencilsin kızım" diye de fişlerim kendi kendimi. O ayrı.
İşte bu yüzden de katı biri olarak bilinirim çevremde bu konuda. Ela ayrılıklar konusunda rızası, gönlü alınacak zor insandır hep...Doğrudur da. Hak veririm...
Oysa hep uyarılmışımdır Tontini tarafından, "gidene gitme deme, yolun açık olsun, güle güle git, selametle gel" de diye...
Ne yapıyım, sevmiyorum işte. Geçmişime bakarsanız bir sürü insanı da hep özlemişimdir. Belki engramlarımdır bana bu duyguları yaşatan bilmiyorum ki. Belki de önceki hayatımda zorla ayrılmışımdır sevdiklerimden. Acı çekmişimdir kim bilir...
Burcumun bir özelliği de olabilir çok inanmasam da. 
Aşırı sahiplenmek desem...Sanmıyorum ama olabilir de..
Ne kadar istesem de engel olamam tabii gidişlere, özleyişlere, ayrılışlara...
Sırası gelmişken Tontinimle bir hayalimizi paylaşayım sizinle yıllar önce konuşulan. Bu huyumu çok iyi bilirdi kendisi tahmin edersiniz. Dedim ki bir gün, sanırım Efe'nin askere gittiği günlerdeydi, "bir çiftlik olsa, bütün sevdiklerimiz, önemsediklerimiz orada hiç ayrılmadan yaşayabilsek..."Gülen gözler çiftliği" olsa adı. İsteyenler ayrı yaşasa ama yine bir koşuluk mesafede olsalar. Kendimiz ekip, kendimiz biçsek, yetiştirsek. Askere mi gidecek ailenin delikanlısı, çiftliğin içinde yapsa, görmek istediği her şey orada hazır olsa herkesin. Hiç bir yere gitmeden her şeye ulaşabilsek...Ne kadar insan varsa hepsi mutlu olsa, çok mutlu olsa. Hatta ve hatta ölenlerle bile kavuşsak senede bir gün...Çok sevmiştik biz bu hayali. Birbirimize gülümseyerek yeni fikirler eklemiştik şimdi hatırlayamadığım. Yazmalısın bu çiftliği dedi bana bloga. Eveeett dedim bende. Aklımda bir kopyası hazırdı hatta... 
Ama nedense yazmak şimdiye nasip oldu işte. 
Sevgilimin 10 günlüğüne dünyanın öbür ucuna gittiği güne...
Tontinimi her gün daha çok özlediğim herhangi bir bugüne...
Özlediğiniz kim varsa hepsine sağlıkla kavuşmanız dileğiyle...
Sevgiler.
Ela...
Devamı Buradan ...>>

20 Aralık 2012 Perşembe

KESKİN BAKIŞ- 21 ARALIK


Uzun zamandır sesimiz çıkmıyor diye yazdığımız kim bilir kaçıncı yazımız olacak bu. Mühim olan sessizliğin içerisindeki sesin ne anlatmak  istediğini duyup anlaya bilmektir yetenek.derdi tontini  ne ise konumuz başlıktan da anlaşılacağı gibi yakın zamanda muhatap olma ihtimalimiz olan 21 aralık meselesi, yıllardır dost muhabbetlerinde,okuduğumuz kitaplarda keza belgesellerde sıkça duyduğumuz bir tarihtir kendileri. Konunun tartışıldığı anlarda bile farklı görüşler atılmıştır tarihe. Kim bilir kaçınız da konu ile ilgili yazılar yazdınız kendi görüşünüzü belirten, ne güzelde ettiniz, mühim olan olacak olanın  sevgiye ait bir şey olması. umarım da öyle olur. ama adım gibi  bildiğim bir şey var ki zamanla kayıtlanmış bizlerin An içerisinde her daim 21 aralıklar yaşadığımızı unutmamamız,  yaşam denilen büyük öğretmen her gün  bize ne ile terbiye olmamız elzem bir durum içeriyorsa onu sunar. kıyameti çok güzel anlatır şu söz "kıyamet insanın özüne keskin bir bakış fırlatmasıdır" bu sözün verdiği ışıkla hareket edecek olursak özümüze dönmemizin farkında lığını yaratacak  fiili yatlar ile muhatap olmamız dilekleri ile.

Sufi-Cem

Resim: Ann Thomson.
Devamı Buradan ...>>

5 Aralık 2012 Çarşamba

SİZE BİR PERİ DOKUNDUMU?


Öncelikle bloğumuzu ihmal etmiyceğime dair verdiğim sözümü tutamadığım için sizlerden özür dileyerek başlamalıyım öyle değil mi? Ve de hepinizi ayrı ayrı selamlayarak...

Tontini bir çok şeyim olduğu gibi aynı zamanda ilham perimmiş benim. O gitti gideli bir türlü kafamı toparlayıp, iki lafı bir araya getiremedim. Yazamadım. Hiç denemedim zannetmeyin. Bazen geceleri uyumaya çalışırken bile yazabileceklerimi düşünüp, not ettim aklımın bir köşesine ama iş yazıya dökmeye gelince...
Anlatmak istediğim hep aynı yere çıktı. Yaşadığım sonsuz boşuğa, özleme...Gözyaşı ise uzun zamandır en iyi arkadaşım. Ahhh ağlamaktan yazamadıklarım...Yazımı okuyunca O'nu kimse üzülerek anımsamasın diye de yarısına gelmeden sildim gitti çoğunu. Bir çok denemeden sonra yine bilgisayar karşısındayım şimdi, bilmem anlatabilecek miyim?
Çok zor bir yaz geçirdim. Geçirdik...Tontinimim ... hemen arkasından, kendimi bildim bileli hep var olan, bana ve ailedeki tüm insanlara büyük emeği geçen, adımı koyan, beni bebekken aylarca ayaklarında sallamış, bakmış, hep sevmiş güzelller güzelim, anneannemi de uğurladık son yolculuğuna. O kadar güzel anılar kaldı ki ondnan da geriye...Eşi benzerini başka yerde yiyemediğim o girit yemekleri, kimsenin aynı lezzette yapamadığı  o caanım köftesi...İpek gibi saçları, ayakları, elleri, güzel gözleri hepsi benimle, bizimle kaldı ama o gitti. Şu anda İzmir'de çocuklarının yada 13 torunundan birinin evininde olmayışını kabul etmek tıpkı Tontinin hep huzur dolu evinde olmayışını kabullenmek kadar zor oldu..
Her zaman bulduğumuz o bahanelerle daha kolay atlatmaya çalıştık kendimizce işte...Çekmeden gitti, allahın sevgili kuluymuş...VS
Öyle böyle geçti zaman beraberinde getirdiklerinle işte. Birkaç ay sonra 1 sene olacağını düşünmekse ayrıca inanılası değil.
Neyse...
2012 böyle biter, aman allah beterin beterinden saklasın derken, 1 Ağustos'da öğrendim ki Tontinin 5. torununu, anneannemin ise 12. torun çocuğunu taşıyorum. Yani anneliğin belkide en kolay zamanları...Taşımak...
Beklemediğimiz bir haberdi ama bu senenin en güzel haberiydi kuşkusuz. Yazılarımı takip edenler tanırlar oğlumu, Ege'nin bir kardeşi olsun isterdim hep. Nedense son zamanlarda bu istekten vazgeçmişken gelmesini de vardır bunda da bir hayır diyerek kabul ettik tabii ki. Ettik de 5,5 ayı bitirdik bile şimdi. O da yıllar önce Tontininin "senden kız çıkmaz" sözüyle tahmin ettiği gibi bir erkek. İlk başlarda çok kötü başlayan miğde bulantıları, halsizlik ve büyük bir gerginlikle geçen ilk aylarımdan sonra şükrediyorum ki şimdi çok daha iyiym. Hala nedenini çok iyi bildiğim o yalnızlık hissinden kurtulamasamda biliyorum ki O yine en büyük destekçim benim... Kısacası dostlar herşeye rağmen  henüz adını koymadığımız oğlumuzu, yine güzelimin olmasını istediği gibi büyütme heyecanına kapılmış bulunmaktayım ;) Sağlıkla kucağıma almak beni içimdeki korkulardan kurtaracak yine biliyorum. Ve umuyorum...
Bu haberi sizinle paylaşmak için bu zamana kadar beklememin nedenlerini anlatmak istedim kısaca, umarım beni anlar ve hak verirsiniz. Bu yıl sanki güzel bir şey olmıycak gibiydi, belki ben düşünmekle o kadar meşguldum ki, bu güzelliği biraz geç farkettim diyelim.
Tontinisini hiç göremiycek olduğu için çok mu şanssız, yoksa benden, bizden, sizden, hep onu dinleyerek büyüyeceği için çok mu şanslı bir türlü karar veremediğim bu bebeğimizin de güzel haberlerini, büyüyüşünü paylaşıcam sizlerle inşallah.
O zaaaamaann tekrar iki nokta üst üste ve bir parantezden oluşsa da gülücüklerle dolu, O'nun sevdiği eğlenceli yazılar yazmak için güzellikler diliyorum etrafıma.
Yaşadığınız her günün size sevgi ve güzellikler katması dileğiyle...
Sevgiler.

Devamı Buradan ...>>

4 Ekim 2012 Perşembe

ÖFKE&SEVGİ

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerd

en biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “ Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

Devamı Buradan ...>>

24 Ağustos 2012 Cuma

HAYATI SEVGİSİZ BIRAKMA.

Ne kadarda iyi biliyoruz aslında neyin doğru, neyin yanlış olduğunu değilimi? sadece  işimize gelmiyor evrensel doğruyu hayata geçirmek. ne zaman kayıp ettik kendimizdeki cevherin her şeye hüküm edeceğini.  niçin sevgiye ait hüküm gücümüzü kullanmak yerine onun zıttı olan ile hüküm kurmaya çalışıyoruz. olmuyor işte yüz yıllardır deniyoruz olmuyor. Umudumu koruyorum biliyorum ki Her şey güzel olacak. Hayatı sevgisiz bırakmamaya.



Devamı Buradan ...>>

11 Ağustos 2012 Cumartesi

ONLAŞIYORUZ

Bir heykeltıraş, işleyip heykel yapmak üzere mermer satın almak ister. Bir mermercinin bahçesinde dolaşırken, köşeye atılmış bir kaya parçasına gözü ilişir. “Bu mermer parçasının fiyatı nedir?” diye sorar. Mermerci “Bedava” cevabını verir ve  ”eğer işine gerçekten yarayacağını düşünüyorsan, para vermeden götürebilirsin.” der.  Heykeltıraş şaşırmıştı:”Neden bedava veriyorsun bunu?” diye sorar. “Şekli bozuk çünkü” der, mermerci, “kimse satın almak istemiyor ve bahçemi işgal etmekten başka bir işe yaramıyor. Alıp götürürsen, beni ancak mutlu edersin.” Diye de ekler.
Birkaç ay sonra, heykeltıraş mermercinin dükkanına elinde bir kutuyla gelir ve kutuyu mermerciye uzatır. Mermerci kutuyu açar. İçinde harika bir heykel durmaktadır. “Şu güzelliğe bakın!” der mermerci. “Eminim bu sanat eseri için büyük paralar isteyeceksin. Peki ama onu neden bana getirdin? Biliyorsun, ben sadece mermer taşı satarım.” Dediğinde, “Hayır, hayır bu sana bir hediye.” diye cevaplar sanatkar ve, “Buraya altı ay önce gelmiştim ve bana bahçenin köşesinde duran bir taş parçasını bedava vermiştin. İste bu heykeli bana verdiğin o taştan yaptım.” Der.   
“Evet, o heykeltıraş sendin. Şimdi hatırladım.” Der mermerci ve altı ay önce söylediği sözleri hatırlayıp utanır ve, “Tanrım! Bu harika heykelin o çirkin taştan çıkabileceğine kim inanabilirdi ki?” diyerek de şaşkınlığını gizleyemez.
Michelangelo’nun  da, başka heykeltıraşların almak istemediği bir mermer bloğu alıp, o dünyaca ünlü Davud heykelini yaptığı bilinir.
Kendisine bu harika sanat eserlerini nasıl yaptığını soranlara da şu cevabı verdiği söylenir:
“Ben her mermerin içinde bir melek görürüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya kadar, mermeri keski ve çekicimle oymaya devam ederim. Yapmamız gereken, hayat taşımızın üzerindeki fazlalıkları atmak ve içimizdeki meleği açığa çıkarmak değil mi?  
Tamda yukarıda anlatılan hikaye gibi Tontini de bizim yaşamımızdaki bir Heykeltıraştı. Bize  içimizdeki meleği ortaya çıkarmamız için sevgisini, sınırsız bir sofra gibi ortaya sunardı, şimdi hepimiz meleksiz kaldık ama hepimiz melek olmak için onun bize bıraktığı malzemeler ile kendimizi tontinileştiriyoruz. tontinisisiz ama hepimiz onlaşıyoruz hayatın çıkılmaz noktalarında. Bize söyledikleri kulaktaki küpe misali hatırımızda daimada öylede olacak. Sevgi ve Aşk'la 

Devamı Buradan ...>>

8 Ağustos 2012 Çarşamba

AŞK'A YAR OL.


















Gel gönül hüsnü halini bir bilir yarana sor
Bab-ı aşkın miftahını bir sahip irfana sor
Her tabip aşka yar olmaz ondan sorma ilacı
Suret hal derler masaldır hikmeti Lokman'a sor

Çekmeyen gafil ne bilsin nar-ı aşkın kıymetin
Çekmeye takat mı kaldı ben bu aşkın zahmetin
Gel sineme kıl temaşa sinemde bağı zeytin
Bağı hüsnün güllerini sümbül ü reyhana sor


Bir kalender meşrebiyem aynımda şal-ı aba
Ben bu aşkın abdalıyım nur u sırrı merhaba
Zülfü canana dokunma lütfeyle bad-ı saba
Sineyi ab u hayatı mürşid-i merdana sor

Der ki aşık gam yemezem gün bugün ferdalara
NESİMİ'yem ibret olsun aşık-ı rüsvalara
Geç geçende dem bu demdir düşme boş sevdalara 
Görenlerden ayrı düştüm durağı devrana sor 
Devamı Buradan ...>>

4 Temmuz 2012 Çarşamba

VAZGEÇ


Bir gün Mecnun hastalanır yatağa düşer. Tedavisi için doktor çağırırlar
Doktor: Damardan kan almamız gerek
Diyerek Mecnunun kolunu bağlar. Tam yaracağı sırada Mecnun,bağırır: Ey sevgili doktor bırak!
Ücretini al ve kolumu yarmadan git.. Bu hastalıktan öleyim. Vazgeç kan almaktan..
Doktor mecnuna: Sen çöllerde kükremiş aslanlardan korkmuyorsun da kolunun yarılmasından mı korkuyorsun? diye sorar.Mecnunun cevabı şöyle  olur: "Ben neşterden korkmuyorum can dost.  Benim vücudum varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu yararken Leyla'yı incitirsin,işte ben bundan korkuyorum" der.
MESNEVİ: "Ey sevgilim, varlığımda senden başka bir şey kalmadı.Bu sebeple sirke veya bal denizde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum."diye açıklıyor. Cem&Tontini.
Devamı Buradan ...>>

7 Haziran 2012 Perşembe

SON BAKIŞTAKİ O GÖZLER KALDI AKLIMIZDA.

Bir bakış var ki, o bakış bir an silinmiyor aklımdan. Gitmiyor...Anlatmalıyım size o bakışı. Günlerdir düşünüyorum, yazmalıyım!. Ama anlatmaya yazabileceğim kelimeler yetmeyecek biliyorum. Görmeliydiniz.!!! O anda benim gözümle bakabilseydiniz, ancak anlayabilirdiniz. Hak verirdiniz. Öyle sıradan bir bakış değildi bahsettiğim tahmin edersiniz...Bir değil, bin sayfa yazılır zorlarsanız. O derece... Bir anda neler anlatıldı neler, demir gibi ağır pamuk kadar yumuşak o bakışmada. Yanına gitmeden çok düşünmüştük halbuki...Onu öyle görmemizi istemez ki, üzülür yollara döküldük diye, gitmesek mi acaba diye. Gitmesek de, ya bir daha göremezsek korkusu...İyi olsun o gelecek zaten dedik, sonra biz gideriz hastaneden çıkınca...Kendimizle çekişen bir sürü düşünce işte. Nihayet buluşunca şöyle bir içten sarılamadan yanaştım yanına canını yakarım istemeden diye sadece elini tuttum sonra. Arkamdan torunu öptü yanaklarını, yolda onun için boyadığı resmi koydu başucuna, ben geri çekildim ister istemez. Sonra oğul geçti yanına. Kapının yanından baktım onlara. İşte orda gördüğüm bakıştı mıhlanan aklıma. Kocaman bir mutluluk o anda dondu kaldı havada. İyi ki geldin canımm oğlum dedi önce o bakış. Buğulandı, yaşlandı....Nasıl anlattılar birbirlerine konuşmadan bi görseydiniz...Bir dakikada onca şey nasıl anlatılır Allahım. İzlemeye devam ettim "sessiz sohbetlerini"... Bakma bana böyle görmeni hiç istemezdim dedi anne önce...Güzel annemm dedi oğul; Bu kadar yorgunken bile ne güzel gözlerin...Saçlarımı beğenmezsin sen şimdi böyle, yatarken de görmek istemezsin hiç beni, dur bi doğrulayım hele... Yorulma, yorma kendini diye baktı oğul annesine, meleğine, hep kol-kanat gerenine...El ele, göz göze konuşmadan anlaştılar o kadar belliydi ki hallerinden çok özlemişlerdi...Yaşlar doldu gözüme, gönlüme... "Sırtımı dayadığım bir anam var şu dünyada" diyen oğul dağında, dağ yamacında dinleniyordu sanki. O kadar çok benzetme buabilirim ki onlar için. Ama en güzeli bu galiba...Yamaç ve dağ. Anne; bir hayata, yaşanmışlıklara, ağacına, bir sanat eserine, belki acılara,yada pişmanlıklara, belki en büyük mutluluklara bakıyordu. Gururla, aşkla, uzuuun uzuun. Gözünün içine içine. Başka kimse yokmuşçasına, yüz kişi arasından seçip bulmuşcasına...Çok değil 2 ay olmuştu görmeyeli ama anneye belki 2 yıl gibi... Oğul; iyi ki gelmişim diyordu içinden. İyi ki. Ne kadar uzun zaman geçirirsek geçirelim doyulur mu hiç anaya!! Geçirilen her an, geçmiş bir film şeridiydi gözünde....Ne güzeldi, ne zordu... Çok az komedi, hep macera, fazlasıyla dram ...Hayatın o'na yaşattığı tüm zorluklarını bununla beraber gömdü içine... Çok sevdiğim o şarkıdaki gibi...Kurşun gibi izler ve son bakıştaki o gözler kaldı akılda... *Ela... Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedişler Bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler Aman aman yandım aman Kurşun gibi izler Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...
Devamı Buradan ...>>

25 Mayıs 2012 Cuma

TONTİNİ BEBEK OLMUŞ

Uykuya dalıyorum yavaşca, kötü bir rüya başlıyor sonra... Hep olanın aksine, bu sefer istemeden biniyorum otobüse...Oğlum seviniyor bi tek. Dünyadan bi haber..Oturuyorum koltuğa ama üzerimde koca koca kayalar, bi sıkıntı, bi garip haller...Bitmek bilmiyo yollar...Sanki 3gündür gidiyoruz. Güneş kavuşmadan iniyoruz oysa aynı gün... Bu sefer büyük valizimiz yok, küçük bir çanta...Kaptığımız gibi kısa bir yolculuğa daha atılıyoruz. Bu sefer trafik var, hem sabırsızım bir o kadar isteksiz...Ben, Ege ve Efe...Çok nemli sanki hava, basık...İçimizde bir eksiklik. Huzur mu, sevinç mi tam olarak bilmiyoruz ama kocaman bişey eksik... Birden duruyor araba ama nedense ayaklarım güçsüz. İstemez gibi yürümeyi...Kalbim çok hızlanıyo o an...Neden? N'oluyo bana? Oraya sonradan kondurulmuş gibi duran, hızla akan trafiğe inat ruhsuz, gri bir yere yöneliyoruz. Kocaman kırmızı bir tabela çarpıyor gözüme. Koca binada renkli tek şey. ACİL... İçeriye giriyoruz geniş bir koridordan geçip sağa dönüyoruz. Etraf mutsuz gözlerle dolu...Hatta yaş-lı kimisi...Kocaman asansörler karşılıyor bizi. Ege yine düğmelere basma telaşında ama ben umursamıyorum. Boğazımı biri mi sıkıyor o arada? Neden bu kadar havasız? Kalbim ağzımda atıyor sanki...Panik atak yeniden mi çalıyor kapımı yoksa yıllar sonra... Kapı açılıyor, bakıyorum "2.kat"... 219 numarayı ararken gözlerim kaçmak istiyorum... İçimde bir korku...Tam burda uyanmak istiyorum...Offf olmuyo, devam...Aralıyorum kapıyı, tanıdık yüzler bir sis altındalar. Kulaklarım çınlıyor, gözlerim kararıyor ilk defa rüyada bayılıyorum...Yada bana öyle geliyor. Sonra bir fısıltı, her zamanki gibi neşeli, yumuşak ama boğuk bu sefer "hoşgeldin...dayanamadın,duramadın dimi oralarda". Dizlerim titreyerek kalıyorum zamanda...İçimden bitse diyorum bu ziyaret artık, bitse de gitsek Tontinime...Sofralar hazırlamış bekliyodur şimdi...Almıştır rakıyı, beklerken ilk dubleyi götürmüştür bile...Offff hadiii. İzmir demek "O" demek benim için ya...İçim hiç rahat değil. Gerçi İzmir bu sefer garip. Kasvetli... Gitmek istemiyorum , hiç ayrılmak istemiyorum odadan şimdide...Bakışlar boş. İçime almak, saklamak istiyorum bütün odayı, odadakileri. Buğulu geçiyor sonrası, sıkıntı büyüyor, karabasan çöküyor ilk kez. Nasılmış anlıyorum. Çığlıklar atarken içimden sesim çıkmıyor aslında...Her zaman içime dolan huzurdan eser yok. Bişeyler oluyo. Çok şey gidiyo... Sonraaa benim gibi insanlar görüyorum etrafta...Elimi tutan, gelip, öpen, sarılan...Neden? Ne oluyo be? Kalabalık... Çok güzel bir gülüş görüyorum bir fotoğrafta... Başında duran cengaverler... Sonra bir karanlık çukur, sonra dualar...Papatyalardan yapılmış ama kurumuş bir taç sonra ve çiçekler...Allahım bu ne yangın...Çok uzun sürüyo kabus, her dakika daha çok zorluyo...Karabasan gören bilir ter basıyo...Sayıklıyorum o arada SÇS SÇS SÇS... Uyanıp uzun uzun anlatmalıyım Tontime bu kötü rüyayı...Anlatmam belki canı sıkılmasın. Uyan,Uyan,Uyaaann... Yumuşacık bir el dokunuyor birden...Yanağımı okşuyor...Yavaşca aralıyorum gözlerimi ve oğlumu görüyorum, yastığıma koymuş başını... "anneee biliyor musun" diyor "Tontini bebek olmuş"!!! Uyanıyorum nihayet...Gülümsüyorum oğluma gözümde yaşlarla... Ama yangın, yangın neden sürüyor hala? Ela...
Devamı Buradan ...>>