Bu gün aralayıp kendimi, kendime dışardan baktım. Yüzleşmelerimden kaçmayıp ben bende sürdürürken yaşamımı sorunları ertelemeden, başkalarında aramadan suç ve hataları
kendimi kendime akort edip affettim kendimi. Rulosundan yeni çözülmüş dünya haritası gibiyim şimdi. Günlerin sürükleyiciliğinde emanet edilen yaşamdı, bu etten elbisemdeki. Felsefem: bir nevi saman çöpü oluştu ırmakta sürüklenip giden. Pişmişliğim acıların etimden et, kanımdan kan çekmesindendi.......
Sac üstünde kavrulmuştum, çiğnenmiştim, öğütülmüştüm belki de çeşitli enzimlerle. Lime lime olmuş bu elbisem her gün yeniden yamanıp eski haline getirilmeye çalışılsa da yamalar bazen uymuş bazen sırıtmıştı elbisenin gerçek yüzünde. Kendimce nostaljik takılarım olmuştu bunlar.
Acılardan ve hatalardan yamalı bohça olan benliğime birileri gelip de kendi acılarından harf harf söz ettiğinde, elbiselerinin kumaşı “değil yama” iplik çekiği gibi bile görünmezdi bana . Benimki yanmaksa onlarınki sanki tütsülenme dağlanma.
Bu biriktirilmiş pişmişlikle kim bilir ne gönüller kırdım ne vurdumduymaz göründüm acılı çileli insanlara bilinmez. Ama ben yine bugün beni affettim.
Şu anda deniz üstünde yüzdürülen gemideyim, köpükler içinde giden.9 EYLÜL gemisi Konak’tan Karşıyaka’ya süzülmekte. Geçmişe yol alıyorum sanki. Çilenin yani yamaların kıyısına. Kimine bal, bana zehir olan kıyıya, Karşıyaka’ya…
Bir mahcup ve hüzünlü görünüyor bu kıyı bana. Üzülüyorum ama yine de koşa koşa gidemiyorum oraya. Sanki bana yapılan hatalardan o sorumlu gibi… Sanki hayatımın içinden geçen bir bölümde, her köşesinde kalan anıların acısı dimdik bulundukları yerden bana el sallarken o kıyıyı sevmek günahmış gibi. Tek umudum yoluma her gün gökyüzünden salınarak düşen kuş tüyleri.2 yıl boyunca sanki görünmez bir göz benim evden çıkışımı bekliyor, görünmez elinden kuş tüyünü bırakıveriyor hemen üstümden. Beyazlığına, büyüklüğüne küçüklüğüne hatta alacalı ve çift renkli oluşuna göre o günümün nasıl geçeceğine dair yorum yapıyorum kendi kendime ve İzmir’e giden 8.05 vapuruna yürüyorum koşar adımlarla.
Her gün KUŞ tüylerimi biriktiriyorum. Artık kitaplarımın arasında çekmecelerimde ceplerimde her yerde sanki içime kendi yumuşak ılık okşayan imajlarını dolduruyorlar. Zaman içinde biriken tüylerin kanatlarım olup beni karşı kıyıya taşıyacağını nereden bilebilirdim o zamanlar. Bir gün güvercin kumru ya da diğer haberci kuşlarımın tüylerinin bu hikâyesini bir arkadaşıma anlattığımda “Hadi canım, yani şimdi önüme bir kuşkanadı da düşse onu da alacak mıyım?” Demişti de yüz adım geçmeden önünde bir kanat bulunca ürküp almak zorunda kalmıştı onu yerden. Kanattan mı ürkmüştü benden mi bilemem ama o kanadı yıllarca o da sakladı biliyorum.
Harfler birleşir, kelime olur. Kelimeler birleşir söz olur, çoğalır, yayılır. İnsan dağarcığında ne çok harf kelime varsa ona göre yazar konuşur. Ya yoksa azsa boşsa dağarcık, bu demektir ki yaşanılmışlık harfleri noksandır. Senden seni alıp götüren yıllar değildir bu cepheden baktığında seni sana veren, seni sen yapan tezgâhtır bu acı yaşanılmışlıklar. Sana uçman için kanat olan biriktirilmiş tüyler gibi, biriktirilmiş kelimeler de senin hayatın ortasındaki DURUŞ’unu uçuşunu belirler. Sevgiyle açın kanatlarınızı ve bırakın rüzgârın tatlı esintisine kendinizi aşkla süzülün karşı kıyılara.Dilek.....
29 Mart 2008 Cumartesi
BİRİKTİRİLMİŞ TÜYLERİM KANAT OLDU
Gönderen sufi zaman: 12:50
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
yıl 1997 senden aldıgım her kitabın arasında bir güvercin tüyü nezaman yolda egilip aldıgımız tüyler negüzel günlerdi...her tüy gördügümde sen gelirsin aklıma biriktirmesemde elime alırım seni hissederim. biriktirmeye gerek görmüyorum artık benim uçmam için tüylere ihtiyacım olmıcak çünkü sen ve sufiye olan sevgim kanat oldunuz bana seviyom ulen sizi:):):)
Şimdi başlasam bu tüyleri biriktirmeye, yeter mi ömrüm gitmek istediğim yere varmaya. Yoksa sana mı sığınsam, yer verirmisin bana yanında.
Sevgiyle kal.
Nur
Bir kuş olabilmek.Belki inanmayacaksınız ama bunu ben de düşündüm hatta hissettim zaman zaman. Açtım kocaman kanatlarımı pike yaptım dağların, ovaların,nehirlerin,çiçeklerin üstünde.Kanatlarım tüyden değil sevgiden di. Kah alçaktan uçtum kah yüksekten.Kavradım kucakladım gördüğüm herşeyi.Nereden nereye sizin de benzer şeyleri hissettiğinizi okuyunca paylaşmak istedim. Mutluluklar dilerim. Latife
insan ister istemez kendini bu hikayenin ortasında düşünüyor..çok hoş..çok güzel,geniş bir hayalgücünün ürünü sevgiler.
Önüme çıkan, üzerime düşan tüyler nicedir çok sevgilidir bana da. Sanki koruyucu meleğim bana bir işaret vermiş, göz kırpmıştır. Mavi Tüy ( Richard Bach) başucu kitaplarımdandır ve bakın geçenlerde ne oldu? Kızım bana bir mavi tüy verdi. Tam önüne düşmüş. Birbirmize sarılıp çok mutlu olduk ve bizi görenler hiç bir şey anlıyamadı. oysa o Mavi bir tüy bulmuştu....
Sevgilerimle...
Yorum Gönder