OK MU SUÇLU YAY MI? YOKSA?............. - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

14 Ağustos 2008 Perşembe

OK MU SUÇLU YAY MI? YOKSA?.............


Öyle yaşanılmışlıklar vardır ki zaman zaman sebep-sonuç yasalarını irdeleyip dururuz. Şöyle olmasaydı böyle olurdu, böyle olmasaydı şöyle olurdu gibi. Olayların sonuçlarından müsebbipler aranır suçları yükleyecek mihraklar ararız hep.” Ok mu suçlu yay mı suçlu” hiç düşünmeyiz. Siz ne düşünürsünüz bilmem;
Ok mu suçlu yay mı? Yoksaaaaa………….....

Adam dertlidir yuvarlamıştır şişeleri, arabasına biner kaza yapar ölür.
”-İçmeseydi ölmezdi” deriz.
Adam açtır, bütün açtığı kapılar yüzüne kapanmıştır, bir gün kolunu vitrine indirir çalar yiyecekleri, yakalanır karakola götürülür bir güzel sopa yer, doyurur bedenini hastalanır hapishanede ölür.
“-Eh işte o hırsızlığı yapmasaydı bu başına gelmezdi.” Denir.
Bir kadın çocuklu, kocası askerde, beş kuruş parasız kalır ve bir gün çocuklarını doyurmak adına evlere temizliğe gider evin sahibi bey tarafından tecavüze uğrar. Evin sahibi kadın yakalar, orospu muamelesi görür, adı çıkar tüm mahallede, aşağılanır. Kocası terk eder.
“-eh işte orospuluk yapmasaydı bunlar başına gelmezdi.” Denir.
Hep sonuca bakar not veririz. Olayların ruhuna inip hatayı yapanı oraya sürükleyen ön sabepleri hiç araştırıp değerlendirmeyiz.”-Suçlu işte, suçlu…
Ön sebep değil son sebeptir bizi ilgilendiren. Oysa” ne oktur ne de yay” gerçek sebep, ok eğriyse menzile ulaşmayabilir, yay iyi çekili değilse de aynı netice. Ama bir de Mevlana’nın dediği gibi oku ve yayı elinde tutana bakmak gerekmez mi sizce?

Yazımı Mevlana'nın Mesnevi'sinden bir hikaye ile bitirmek istiyorum.Yorumu artık siz
yapın.
Hz. Süleyman'ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman'la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:
"-Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana..."
Adam telaş içinde:
"-Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı..."
"-Peki ne yapmamı istiyorsun?"
Adam yalvarır:
"-Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgarına emret de beni buradan ta Hindistan'a iletsin. O zaman Azrail belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!"
Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgarı çağırır ve:
"-Bu adamı hemen al. Hindistan'a bırak!" emrini verir. Rüzgar bu... Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan'da uzak bir adaya götürür.
Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır:
"-Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?" der. Azrail (a.s) cevap verir:
"-Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah bana emretmişti ki:
"-Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan'da al!"
"-Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan'da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi."
....

7 yorum:

Ela'dan Mektuplar dedi ki...

Bunu ben de hep yaparım. Bazen yapamadıklarım için moralim bile bozulur. Keşke derim dememem gerektiğini bile bile. bence ikisindede suç yok ne ok ne de yay suçlu değil. herşey olmsı gerektiği gibi oluyor ve herkes hakettiğini,seçtiği yolun gerektirdiklerini yaşıyor bence...

tutsak dedi ki...

Mesnevinin en sevdiğim hikayelerinden brisidir bu ve öylesine etkilidir ki ne zaman yakınını kaybetmiş üzüntü içinde ağlayan birisini görsem bu hikayeyi anlatırım ve her seferinde de o kişinin biraz olsun huzur bulduğunu görmek beni mutlu eder.
Teşekkürler Tontini paylaşımın ve güzel yazın için

beenmaya dedi ki...

her zaman için yap(a)madıklarımıza dair sıkıntılarımız söylemlerimiz olacak aslında. yani öyle yapmasaydık da böyle yapsaydık bu seefer şöyle niye yapmadık diye düşünür olacaktık. bence çoğu şey olması gerektiği gibi akıp gidiyor. önemli olan yapılanın arkasında durabilmek. geçmişi iyisiyle kötüsüyle kabullenip, hataları şimdiye ve geleceğe taşımadan ardımızda bırakabilmek değil mi...

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Yine çok güzel bir yazı, çok ibret verici bir Mesnevi hikayesiyle son nokta koyulmuş. Bütün iş ve hallerimiz iyi neticelere ulaştırsın bizleri inşallah. Lakin, yol çizilmişse, bize de yürümek düşer. Yüreğinize sağlık.

Sevgiyle...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Keşke'leri olmayan biriyim, ve her olguda "her işte bir hayır vardır" cümlesini kurarım ve yürünen yolun bize ait olsa bile tarafımızdan tasarlanmadığını dilimin dödüğünce yakınlarıma anlatmaya çalışırım. Ve bunun içindir ki sabrım sınırsızdır.
Dünü unutup yarını yaşamaya başlayan biz insanlar ne yazık ki gününü yaşayamıyor.
Bu ibret verici yazıyı anlamaya çalışarak, içine girerek herkez okuyabilse.
Ellerine sağlık
Sevgilerle...
Nur

Sevil Koçarslan dedi ki...

Hikaye çok güzel... senin ruhun gibi tontini gibi:)
Olacakların önüne geçemiyor bazen insan . O yüzden ne olacağına değil ne olduğuna bakmalı belki insan, o zaman hayatın güzelliklerini, yaşamda kalan o bir saniyelik son nefesin tadını bile mutlu alabilir....Sevilin

Adsız dedi ki...

hikayeyi çokkkkkk beğendim doğrusu ben furfana deliler gibi aşığımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm