Geçmiş; nelerin özleminin izini bırakıyormuş insanın içerisinde gün gelir hatırlarız.
Nelerin kelimesi basitleştirme içermiyor, sadece özlemini taşıyor özlenmişliklerin.
Daha henüz 50 hanelik köylere apartman adı verilmediği günlerden, insanların biz oldukları dönemlerden, tadılmış ama doyulamamış beraberliklerden bahsedeceğiz. O zamanlarda öyle ortamlarda yaşayanlar anlar bizi.
Konservelerin birlikte yapıldığı, eriştelerin birlikte kesildiği dönemler; evlerin kokusunun ahşap parfümlü olduğu, buzdolaplarının olmadığı yiyeceklerin tel dolaplarda saklandığı, komşudan gelen dolu tabağın geriye boş dönmediği, sebzelerin bahçelerden, meyvelerin dalından toplandığı, yoğurdun hazır alınmadığı, kar yağınca konu komşunun birlikte kaydığı, bakkala veresiye yazıldığı, piknik tüp ile pikniğin birleştiği, yayı çıkan yatakların olduğu, civciv beslediğimiz, koyun postundan yaygılarda oturduğumuz, açık bisküviler yiyip, sade gazozlar içtiğimiz, kasetçalarların çaldığı, polis radyosu, trt çocuk korosu, Ayşegül ve cin ali çocuk kitaplarını okuyup, çoraptan örülmüş kapı önü paspaslarına ayaklarımızı silip odun sobalarında ellerimizi ısıttığımız günlerden bahsetmek istedik. O günler sanki dün gibi hafızalarımızda capcanlı duruyor. O zamanlar bilirdik birlikten kuvvet doğduğunu, galiba şimdilerde unuttuk.
Bozulmayan çocuk saflığımız üniversite yıllarına kadar sürüüüp gitti. Ne zaman mı bozulduk?
Aldatıldıkça, aşağılandıkça, marka merakına, medeniyetle iç içe yaşamaya başladıkça, apartman dairelerinde konu komşuyu unutup selamı sabahı insanoğluyla kestikçe yalnızlaştık… Dört kişi birleşir” ya, hannan ya mennan ya semi ya basar” deyip yerdeki bir ağırlığı haydi deyip parmaklarımızla kaldırmaya çalışırdık. Sihirli kelimelerimizdi bunlar. Rüyalarımızda bile batan gemileri denizden, kaybolanları gittikleri yerlerden bulup getirirdik nasılsa. Görünmez yapardık birbirimizi sihirli değneklerimizle. Kibrit kutularının içinden uzun ip geçirip kutulara konuşur ipin öbür ucunun bağlı olduğu kutuya dayalı olan kulağa duyururduk sesimizi ip vasıtasıyla. Aslında ilk cep telefonunun hayalini önce bizler kurmuştuk Belki de biz oluşturduk. Aşağıdaki video bizi o günlere götürdü bir çocuğun saflığı ve cesareti nelere muktedirmiş bir kez daha görüp geçmiş günlerin güzelliğini hatırladık ve sizlerle paylaşmak istedik, sevgilerimizle
Dilek - SufiCem (Bu Yazıyı İki Kişi Yazmıştır)
9 Şubat 2009 Pazartesi
KÖYLER DAHA APARTMAN OLMADAN ÖNCE
Gönderen sufi zaman: 16:31
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar..., SUFİ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
16 yorum:
Çocukluktan kalma siyah-beyaz bir fotoğraf vardır çok sevdiğim. Anneannem köyde yaşarken,yaz tatillerinde biz de giderdik köye. o fotoğrafta bir dolu kadın,çocuk yerde büyük bir yaygı, hepimizin ellerinde hamur parçacıkları ve herkesin kaç dişi varsa meydanda, tarhana yapıyoruz.Nasıl mutluyuz...
Birlikte bir şey yapmanın , imecenin mutluluğu...
Sevgili Dilek yazıyı okuyunca o fotoğrafı karşımda gördüm aniden...
Kucak dolusu sevgilerimle...
Sevgili Dilekcim beni cocukluguma götürdün bu yazinla. Bütün komsularin toplandigi, misir patlatip yedigimiz kis günleri, beraber tarhana, bulgur ve eriste kesilen günlere. Her cocugun her evde doyuruldugu, radyodaki arkasi yarinlara.
Cok mutlu oldum, sagol.
Sevgiler
Ah can dostum, guzel dostum :)
Herkes eristeleri ben Hindistan'i hatirladim :)unuttuysam tabii !
Bir tshirt vardi, onunde Hindistan'in haritasi, arkasinda bir milyar insan yaniliyor olamaz diyordu :)
Cok guzeller, bu bir klip degil benim gozumde, yani sadece klipe sigdirilmaya calistirilmis birsey degil.
Bin yasa ne guzel bir paylasim olmus yazdiklarinla beraber. Bin yasama, bu SON olsun :)
resimdeki sokağın başındaydım ben de siz bunları yazarken :))
unuttuklarımız ve unutmaya zorlandıklarımız..bu yazı için teşekkürler..
Ne güzeldi.Ben yazınla birlikte okurken bir de duygulandım videoyu izlerken.Ağaçları çok severim. Çocuğun o ağacı anladığını hissettim.
O güzel günleri hatırlamak bile bir zenginlik...
meraba dilek. inan yazını gözlerim yaşararak okudum.. bunlar benm de özlemini çektiğim şeylerdi.. sen çok güzel ifade etmişsin.. annemle de oturup hep bi köyden ev alsak diye hayal kuruyoruz. herşey sahte, amimiyetsiz, kalabalık,gürültü. bunaldık taştan duvardan apartman dairelerinde...bişeyler yapmalı...böle gitmemli..
Köyde degıl İstanbul un gobegınde yasadım( suadıye ) ama ben ucundan kıyısından dostlugu paylasımı komsulugu gordum tattım..Yazıyı okurken ozledım dedım kendı kendıme
samımıyetı...candan ılıskılerı cok ozledım...cok.
bende geçenlerde benzer bir yazı yazdım apartmanda kimseyi tanımadığımız, komşuluk kavramının ne kadar uzaklarda kaldığına dair gerçekten bu kadar fazla mı artık içimizdeki, etrafımızdaki duvarlar...çok uzaklarda mı kaldı candan, samimi, sıcak ilişkiler...
Hakikaten ne güzel günlerdi. Soba üzerinde kestane pişirilen akşamları hatırlıyorum. Televizyonun tek kanallı olduğu ve geceyarısına kadar açık olduğu zamanları. Sokaklarda satılan "macun" şekerleri. Doğduğumdan beri apartmanlarda yaşadım gerçi ama hiç bugünkü kadar "apartman" olmamışlardı.
birlikten kuvvet doğar her zaman...
O halde yazan iki kişiyede kocaman teşekkür ve kocaman sevgiler.Çünkü çok güzel yazmışlar.Çok güzel hatırlatmışlar.
30 yaşındayım ben yaşadım yazdıklarınızı ve çok özlüyorum o yaşanmışlıkları.
kardeşler hayrola kriz ortamına ayak uydurma amaçlı, bir yazıyı ,iki kişi mi yazdınız;)İmeceniz çok olumlu sonuç vermiş herzamnki gibi güzel yazılardan.
Ancak müzik var ya o müzik, aylardır ihtiyacım olan enerjiyi vermesiyle ilaç gibi geldi bana.Müzikden ve dolayısıyla bana verdiği güzel enerjiyi unuttuğumu haturladım. Bu şarkıyla içim ısındı ve bana fısıldadı'' ben beni bulacam!..''Geceyarısında güneş doğdu ruhuma! Teşekkürler komşularım size, sevgiler 44/2 den, 38/1 e...
Sevgili Dilek ve SufiCem, ben de bakkaldaki dizi dizi bisküvi kutularını hatırladım,ne severdim onları :))
bu filmi ilk izlediğimde de gözlerim yaşarmıştı, yine yaşardı... "bir tek ben neyi değiştirebilirim ki" dememeli.. bir tek kişi çok şeyi değiştirebilir, hele hele bir çocuğun güzel saflığına sahipse o yürek neler değiştirir...
sevgilerimle...
apartmanlar henüz köy kadar büyümemişken ve hala dostluklar sürerken hala komşu kızını kardeş, komşu çocuğunu evlad olarak görürken herkes, arkada boş arsalar varken ve hala mahallede yaşayan herkes birbirini tanıyıp konuşup görüşürken yakaldım ucundan bir şeylerin.Ve şimdi o günleri düşününce ben merdivenden inerken sabahları, bir günaydını esirgemek için yüzüme kapanan kapılar öyle çok dokunuyor ki bana.
Neden ki neden böyle oldu???
Yorum bırakan duygularını bizimle paylaşan Biz gibi BİZlerin hepsine selam olsun iyiki varsınız.Sizleri seviyoruz.Dilek@sufi cem
Yorum Gönder