Küçük çocuk deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Biçimi de bir insan kalbine benziyordu. Üstelik pırıl pırıl da parlamaktaydı.
Çocuk; taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı.
Adam yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söyleyemedi.
Küçük çocuk düşlerini süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle bir de top alabileceğine inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu.
Çocuk işin kendisine düştüğünü anladığında tatilde simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de elindeki taşın çok küçükleriyle süslenen yüzüklerle.
Çocuk en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra bir süre vitrinin önünde bekledi. İçeride dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım.
Küçük çocuk biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak:
“Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim!” dedi. “Eğer isterseniz size satarım.”
Adam taşa uzaktan bir göz atıp “O yalnızca basit bir çakmak taşı.” dedi. “Tüm kıyı o taşlarla doludur.”
“Hayır” diye atıldı küçük çocuk. “İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz.”
Dükkan sahibi zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu.
Kadın onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp “Tam istediğim şey!” diye gülümsedi. “Onu bana satar mısın?”.
Küçük çocuk taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra koşarak uzaklaştı.
Kadın elindeki taşı kuyumcuya vererek bir zincir takmasını söyledi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı.
Dükkan sahibi yapmış olduğu uyarıyı dinlemediği için kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de “Söylemiştim ama tekrar edeyim!” dedi. “Satın aldığınız şey basit bir taştır.”
Kadın önce pırlanta kolyesine daha sonra da yüzüğüne bakarak:
“Zannetmiyorum!..” dedi. “O taş bence bunlardan çok daha değerli. Çünkü küçük bir çocuğun umudunu taşıyor.”
Alıntı:Bütün Dünya'dan
20 Şubat 2009 Cuma
KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUN UMUDU
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
23 yorum:
:) ne kadar güzel umudu çocukça hele yaşamak safça:)
çok ama çok güzel bir hikaye. çocuklardan öğrenecek, alacak o kadar çok şeyimiz var ki aslında...en başta da umudu...
keşke herkes dünyaya bu zengin kadın gibi bakabilse...elinize sağlık,
Hikayeyi ve Umudu tekrar hatırlattığın için teşekkürler.
SEVGİLER
İçinde umut olan herşey değerlidir. Ne güzel bir yazı. Bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Umarım umudunuzun bittiğini hiç hissetmezsiniz.
Yeni yeni umutlar dileğiyle.
Sevgiyle kalın
Bu hikaye ike yine beni gönlümden vurdun Suficim..Çok güzeldi.Sevgiler
Umarim siradan bir cakmak tasinda pirlanta degerini bulacak gunleri yasiyoruzdur...
Nefisti !
Sevgili Funda
Sevgili beenmaya
Sevgili Maryjade
Sevgili Tutsak
Sevgili Filiz
Sevgili Brajeshwari
Sevgili Uma
Çocuklar gibi saf çocuklar kadar yargısız ve UMUT dolu olacağımız günler yakındır inşaallah. Çocuklar ne giydiğimize göre, genç yada yaşlı oluşumuza, zengin ya da fakir oluşumuza güzel ya da çirkin oluşumuza göre değil bizim yüzümüzdeki ışıklı tebessüme göre bizleri algılayıp değerlendiriyorlar her nedense.Onlar bu gözlerle değil görünmeyen gönül gözleriyle bakıyorlar dünyaya.Hepinize sevgilerimizle.
Bu yüce yürekli kadin gibi olabilmek ve umudu bir cakmak tasinda bile görebilmek...hepimiz bunu becerebilsek dünya ne güzel bir yer olurdu.
Sevgiler
"bir çocuğun umudunu taşımak" sırf bunu hatırlattığı için gerçekten değerliyse o taş bunu bana hatırlatacağı içinde bu hikaye o kadar değerli okuduğum için şanslıyım.teşekkür ederim
Ben deniz kıyısına gidiyorum, çakmaktaşı bulmaya :):):)belki çocuk değilim ama olsun:)
şaka bir yana bildiğimiz şeyleri bile sizin yazınızda daha bir hoş okuyoruz:)teşekkürler.
Ben deniz kıyısına gidiyorum, çakmaktaşı bulmaya :):):)belki çocuk değilim ama olsun:)
şaka bir yana bildiğimiz şeyleri bile sizin yazınızda daha bir hoş okuyoruz:)teşekkürler.
Hepimiz doğduğumuzda o ümit ışığını taşıyorduk yüreğimizde. Çocukluktaki mutluluklar, affetmeler, herşeye sevinebilmeler işte o ümitten kaynaklanmaktaydı. Sonra nasıl olduysa büyüdükçe o ümit ışığını büyüme uğruna sattık ya da değiş tokuş ettik büyüklüğün daha pırıltılı görünen ama sahte taşlarıyla. İşte boğucu hayat işte o değiş tokuştan sonra başladı. geri alabiliriz, inanıyorum, sadece yeniden çocuk gibi bakmayı hatırlamak gerek. Ellerine sağlık SUFİ.
Çok güzel bir hikaye keşke herkes kürk mantolu kadın gibi umudun değerini bilebilse ve umutları kırmamak için güzel şeyler yapabilse...
Sevgili Sufi,
Gerçek değerlerin günümüzde hızla azaldığını anlatan çok güzel bir hikaye.
Teşekkürler
Sevgiler
PrimaRima ile aynı fikirdeyim, bildik hikayeler bile sizin anlatımınızla çok daha hoş, çok daha vurucu... :)
herkes, hepimiz çocukluğumuzu özlüyoruz ve büyümekten, unutmaktan dem vuruyoruz... peki niye ısrar ediyoruz hala büyük kalmakta... bilmem kaç yaşamın içinde, sonsuzluğun içinde yaşadığımız şu minicik 30-40 yılı niye bukadar önemsiyoruz... hepimiz hala çocuğuz, yeter ki kendimizi hatırlayıp bize dayatılan büyük ve karamsar pencereden değil, umut dolu çocuk pencerimizden bakmayı seçelim...
sevgilerimle,
Gerçek değerleri korumak bizim elimizde... bir tek kişi bile çok şey yapabilir, yeter ki istesin... başkasını beklemeden harekete geçsin...
Herkesin “bir zamanlar…” diye başlayan cümleleri vardır.
Bu yazıyı okurken, kendime ait yaşanmışlıklar aklıma geldi.Sayesinizde çok keyif aldım :)
Keşke her daim düşlerimiz,çocuk masumiyetinde ve safça kalabilse.
sevgilerimle;
Sufim çok güzeldi..Umut etmek birgün bir yerlerde bize hediye olarak dönecek ama vazgeçmediğimiz sürece ...
Sevgili Belgin
Sevgili Tabiat ana
Sevgili primarima
Sevgili guguk kuşu
Sevgili tuana
Sevgili Yaşamın kıyısında
Sevgili canlar geçenlerde 4 yaşındaki torunumun yaptıklarını gözlerimle takip ettim.Öyle şeyler yapıyordu ki, ben de onun gibi aynanın karşısına geçip ellerimle kendi kendime nanik yapmayı denesem, eğilip aynaya kendimi öpsem, hop hop zıplasam diye düşündüm.Yapmasına yaparım ya, beni görenler ne der? hııı???Sizleri seviyorum.Dilek.
Sevgili Nilambara
Sevgili küçük ayışığım
Sevgili ilham perisi
Pencerelerimizden umut dolu umuda bakmak, yolculuklarımızı umut treninde yapmak, ellerimizdeki tohumları umut tohumlarımız olarak toprağa gömüp çoğalmalarını beklemek üzere sevgilerimle dilek
Çocukların umutlarına taşlarda daha çok değer veren insanlar olduğu sürece iyi olan dair umutlar asla son bulmayacak...
Teşekkürler Sufi gönül ferahı hikayelerin için...
Sevgili kedicim
Nasrettin hoca eşeğini kaybetmiş ıslık çalarak arıyormuş."Hoca hoca insan kaybolan eşeğini ıslıkla mı arar "demişler. Hoca " Yok, demiş şu dağın ardında bir umudum var orada da bulamazsam siz o zaman görün feryadımı"Biz de kaybettiğimiz Umudu o dağların ardında da bulamazsak işte o zaman görün bizlerdeki feryadı.
Yorum Gönder