İŞBAŞINDA EĞİTİM=2 - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

25 Nisan 2009 Cumartesi

İŞBAŞINDA EĞİTİM=2


Sevgili Genel Müdürümüzün“ Haydi, kızım sahneye, sahneye” sözlerinin üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen harici belleğim tüm ayrıntıları kaydetmiş her nasılsa. Teknoloji bu denli gelişmemişken; kusursuz çalışan çeşitli mekanizmalarla donatılmışız meğerse. Onun için o günü saniye saniye hatırlamam beni hiç şaşırtmadı. Mutfakta yemek pişirirken ya da araba kullanırken ya da yıkanırken şen-şakrak şarkılar söyleyenlere bugüne kadar imrenişimin nedenini de böylece öğrenmiş oldum. Çok utanmıştım, korkmuştum o gün. Sanki o koca bina çatırdayarak üstüme yıkılmıştı. Şimdi ben Babama ne anlatacaktım? Nasıl açıklayacaktım işten çıkarılışımı?

Bu olayı yaşayanların dışında, bugüne kadar kimselere o günü anlatmam gerekmedi. Siz dostlarımla paylaşıyorum şimdi, itiraf ediyorum işte. Ömrüm boyunca hiçbir yerde şarkı söylemek şöyle dursun, neredeyse mırıldanmadım bile. Bu benim kendime verdiğim bir cezaydı. Birinci yaşam kuralım; “asla kontrolünü kaybetmeyeceksin “oldu. Aradan günler geçti kimse bu meseleyi yüzümüze vurmadı, işten de çıkarılmadık, asil kadroya alındığımız da maaş bordrolarımızdan anlaşıldı. Minnet yüklenmişti omuzlarıma.

Her ay Bankamızın dâhili yayın organı olan bir dergi dağıtılıyordu bizlere, mensupların yazıları, fotoğrafları ve anılarından oluşan sevimli bir dergi. Ben de yazmaya heveslendim, araştırıp sordum;” birkaç yazını getir, bakalım “dediler. Heyecanla götürdüm, bir ay sonra dergi elime geçtiğinde gördüm ki; “Dilekten mektuplar” diye bir sayfa açmışlardı bana. İlk yazım;“Gerçek aşk realist ölçülere vurulabilen aşk mıdır?” yayınlanmıştı. Aşktan ne anlıyorsam o zamanlar! Her mektubuma karşılık da, maaşım kadar telif ücreti yatırılıyordu hesabıma. Onur verici bir şeydi benim için. Bir iki ay yazılarım aksadığında “Haydi kızım sahneye “diyen sevgili Genel Müdürüm:” Bu ay yine yazı vermemişsin NEDEN?” Diye locasından çıkıp gür sesiyle bağırıyordu aşağıya. Ceza sonrası aldığım bu Ödül hayatıma yön veren en örnek eğitimlerden biri olmuştu.
Dahası da var tabii: Tüm çalışanların aynı masalarda- bu müdür masası, bu memur masası- diye ayırt gözetilmeden aynı yemeği yemesi…
Üstlerimizi eleştirebilme haklarımızın oluşu…
En alt birimde çalışanın dahi bankanın menfaatiyle ilgili önerisinin bir maaş ikramiye ile ödüllendirilişi…
Emekli olmamıza rağmen hala Yeni Yıl ve Bayramlarda Genel Müdür imzalı aldığımız tebrikler… merasimle verilen ödüller, şiltler… Anneler gününde cep telefonlarımıza gelen ”Sizler olmasaydınız, bizler olamazdık” mesajlarıyla onurlandırılışlarımız hatırladıklarım. ATATÜRK’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe azimle ve gururla ilerleyen örnek kuruluş Bankama işte onun için minnet ve şükran duymaktayım… Haksız mıyım?
Hak herkese böyle bir işyerinde çalışmayı nasip etsin.
Sevgilerimle.

24 yorum:

Kalemiti (En hakikisinden ama...) dedi ki...

Ben konuyu anlayamadım; şimdi sen bir bankadan çıkarıldın da sonra girdiğin banka mı daha iyi ? Tam olarak anlayamadım...

sufi dedi ki...

Sevgili deran deran;
İşbaşında eğitimin 24 nisan tarihinde yayınladığımız 1. ci bölümünü okuman gerekecek.Sevgiler.

Ateş Böceği dedi ki...

Çok Haklısın aslında bu gururu duymakta şimdi nerde böyle iş yerleri şarkı söylemek şöyle dursun aldığımız nefein bile hesabını veriyoruz.Ve ikramiye falan hak getire hep daha fazlasını istiyorlar nasıl kırparız diye hareket ediyorlar tabiki bunu olduğu gibi iş verene yüklemek hata olur ama artık hiç bir şey eskisi gibi değil malesef...SEVGİLERİMLE

tutsak dedi ki...

Çok güzel bir yaşanmışlık paylaşımı sevgili ablacığım ama Ateş Böceğinin de dediği gibi artık iş ortamları o kadar değişti ki (özellikle özel sektörde) ne kadar çok çalışırsan beklentiler daha çok artıyor ve bunun bir sonu yok ve karşılığı asla verilmiyor. Ne mutlu sana ki öyle güzel bir ortamda çalışma şansına sahip olmuşsun.
Sevgiler

buraneros dedi ki...

Şimdi bu iki yazıyı okuyunca gözümün önüne bir banka geldi...Ki bende büyüklerimden dolayı anısı oldukça çok bir banka...ve o bankanın benim şehrimdeki şubesinin yıkılıp yerine yenisi yapılmadan önceki hali,oradaki çocuk anılarım bir bir gözümün önünden geçince bir de; acaba doğru bankayımı kurmuşum aklımda diye, bu şube ulustaki genel müdürlükle aynı binada olan hani köylüye krediler açan bankamı diye sorasım geldi:))

ıvır zıvır dedi ki...

çok güzel bir öğreti olmuş :)...
bunu hikayelendirmeniz ve paylaşmanızda çok hoş....
umarım dediğiniz gibi ... bizlerde o güzel çalışma ortamlarından geçeriz...

Kalemiti (En hakikisinden ama...) dedi ki...

Ohh soo! ''=2 '' yazdığın için anlayamamışım. Fakat başını da okuyunca sonuç değişmedi.Sana neyse ki ''mobbing '' uygulanmamış.Ancak bu anını okuyunca aklıma benim bir anım geldi.Gerçi ben o anımı '' seni bir yerden gözüm ısırıyor '' yazımda bir miktar anlatmıştım.Eğer zamanım olur da senin anımsattığın anımı yazarsam, sana haber veririm...Sevgiler.

Bilge'lik Yolcusu dedi ki...

SUFİ'M,
Yok aynısı değilmiş, çünkü benim canım bankam artık yaşamıyor. Sudan nedenlerle kapattılar şehirleri güzelleştiren güzel bankamı... Ama meslektaşmışız ve de sanırım aynı zamanlarda aynı yerlerdeymişiz...;))
Sevgilerimle...

alpayyonca dedi ki...

Korkarım ki bir çok kuruluş, işyeri ve hatta dünya artık bu olması gereken sistemden çoktan menfaatleri adına vazgeçmiş.. Ama yine de bir umut ki yaşattığımız, umarım böyle kurumlar ya da şirketler varsa, daha sıkı, hergün daha da sıkı tutunmaya devam edeceğiz dünyada.

Belgin dedi ki...

Ablacim, cok güzel bir aniymis, tadi damagimda kaldi. Ama artik böyle is yerleri ya cok gerilerde kaldi, ya da gelecek icin kurdugumuz hayallerde, nerde simdi böyle insan kiymeti bilen insanlar:)) Genede umudumuzu yitirmeyelim:))
Öptüm kocamanca yanaklarindan:))

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Can Dost,
Seni biriktirip okumak bana zor geliyor ama bir müddet böyle gidecek.
Yazınla geçmişe gittim. Ne güzel di o eski iş yaşamları. Bugünkü gibi zorla işe gidiş yoktu, işte arkadaşlık, eğlence, çalışkanlık ve huzur vardı. Bu günü tam bilmiyorum ama çalışanların yüzleri pek gülmüyor da!
Sevgilerimle...

kubra zeynep kara dedi ki...

o kadar güzel anlatmışsın ki,hemencecik bitiverdi ama.
tüm gün bilgisayara girip okuyamadım devamını merak ettim.
gece gece okumadan yatmak istemedim sonunu.
bir an kendimi o bankada hissettim çalışanlardan birisi gibi.
ne olur böyle yazıları daha fazla ayzın okumasını çok seviyorum:)

Arzu Pınar dedi ki...

ne güzel bir işyeriymiş. ben dergiye yazıyorum, ordan bile para vermiyorlar.çalıştığım yerde de yemek genel müdürün odasına götürülürdü. bir türlü içim almamıştı o sistemi.
hala böyle övgüyle konuşman ne güzel, belki bana da umut verir. her yer aynı değil.

KOZA dedi ki...

Dilek Abla
O şubenin bizim ailemizde değeri büyüktür. İki ablam da bankacılığa o şubede adım attılar, biri şimdi şube müdürü oldu ve diyar diyar geziyor diğeri hala o vitray kubbenin altında.

Bahsettiğin bankanın kültürü ise apayrı, çalışanları bankanın fanatiği haline gelmiş.Prensiplerinden asla ödün vermeyen 'Atatürk'ün Bankası'nın mensup yakını olmak bile güzel.

Sevgiler

Filiz Benera dedi ki...

Çok hoş ve anlamlı bir yazı okudum.
Sayende Sevgili Dilek. :)
Büyük Önder Atatürk'ün direktifleriyle kurulan ve ilk hissedarı
yine Atatürk olan bir bankanın, çalışanına böyle sahip çıkması
ve önem göstermesine şaşmamak gerekir. Onun elinin değdiği
her yer, en az senin anlattığın güzel örneklerle doludur eminim.
Siz de ne güzel ki, oraya layık kişiler olarak görülmüş ve gerekli
değeri görmüş, memnun bir şekilde emekli olmuşsunuz.
Ümid ediyorum ki , ülkemde ki, bütün iş yerleri çalışanına ve müşterisine
böyle sahip çıkar, çalışanı da, sizler gibi çalıştığı yeri böyle gururla, sanki kendi
yeri gibi anlatır. İnsan ilişkilerinin, sevgi ve saygının güçlü olduğu kuruluşlar
ne kadar çok olursa, o ülke de o kadar kalkınır. Kriz kelimeleri sözlükte kalır.
Seninle aynı fikirdeyim, herkese öyle bir işte çalımayı, kuruluşlara da
sizin gibi çalıştıkları yeri övünerek anlatan elemanlarla karşılaşmayı diliyorum.
Haksız değilsin..
Sevgilerimle..

Filiz Benera dedi ki...

Dilek bir şey söyliyeceğim ya.
Bu blog yorumlarının yazıldığı alanlar bana dar geliyor, :)bende başka yere yazıp buraya kopyalıyorum. Sonra bakıyorum. Kelimeler bazen satırda tek kalmış kötü görünüyor. geçende Filiz Benera olarak yazdığım yerden sonra, profilimi düzeltmeyi unutmuşum. İki yerde öyle çıkmış yorumum. İnan farkında değilim. Bu aksilikler yüzünden sana mahçup oluyorum. İsteyerek olmuyor inan ki..
Ben Filiz yani..
Bir kez daha sevgilerimle...

Primarima dedi ki...

Keşke her banka böyle olsaymıs benım annem banka emeklisihangı banka oldugunu yazmamayım hep nefretle anıyor o gunlerını :(

sufi dedi ki...

Sevgili ateşböceği;Sevgili tutsak;
Herşeyin bir sonu başı var diyorlar ya, sanıyorum yeniden o günlere yakında döneceğiz."Maranki" bile öyle söyledikten sonra 2012 yılını beklemek şart oldu galiba.

sufi dedi ki...

Sevgili buraneros;
Sevgili ıvırzıvır;
O şube Ulusta evet ve İş bankası merkez şubesi.Dilerim sizlere de nasip olur aile ortamında sevgiyle çalışmak.

sufi dedi ki...

Sevgili deranderanYazını yazdığından beni uyarabilirsin, böylece anılarımızı paylaşmış oluruz.
Sevgili Bilgelik yolcusu;"Lost adası gibi" demişti bir dost.Nasıl da buluyoruz birbirimizi değil mi?Ben de seni kocaman öptüm canım.
Sevgili yaşamın kıyısında;Ne kadar şanslıyız değil mi arkadaşım? Bizlerin fikirlerine değer veren, bizleri nazlandırıp seven ve bizlere güvenen üstlerle çalışmanın huzurunu yaşadık.Onun için de onların güvenine layık olmaya çalıştık.

sufi dedi ki...

Sevgili Yonca;Bu olması gereken sistemin, olmasına az kaldı bebeğim.Silkelenip kendimize geleceğimiz günler yakın. İnşaallah tabii.
Sevgili ak cadım;Eminim senin koşulların Türkiyedeki koşullardan daha iyidir.İnsana hakkın varlığıymış gibi "ki öyle" değer verip karşılıklı saygıyı oluşturmak İşletmelerin; birinci şartı olmalı.Bak gör ozaman dünyada neler değişiyor.
Sevgili kubra zeynep kara;İnsan kendini masal dünyasında gibi hissediyor değil mi.Şimdi bana oğlum soruyor "anne nasıl kapalı bir ortamda yıllarca çalışabildin "diye.Hiç farketmedim ki.

sufi dedi ki...

Sevgili arzu pınar;Aynı masalarda genel müdürle yemek yemek bizim olduğu kadar işverenin de menfaatine değil mi?Yoksa tahtta oturup padişah gibi tebasının, çalışanının dertlerini nasıl görebilirlerdi.Hoş amirlerimize minnetimiz sevgimizdendi, korkumuzdan değil.
Sevgili Koza'cığım;İki ablana da gönülden sevgilerimi iletmeni isterim.Şu dönem çalışanlar bizlerin koşullarında çalışıyor olmasalar da yine de bankamın emsali olduğunu düşünmüyorum.Jestiyona hak kazanan kadınların 5 er puanını geri aldığı zamanın dışında (ki o da itirazlarımızla kısa zamanda sınav konularak) düzeltildi,ben başka bir olmaması gerekenle karşılaşmadım.

sufi dedi ki...

Sevgili filizciğim;Bankamız, Çağdaş Yönetim teknikleri seminerlerine çağırıyordu bizleri dönem dönem.Öyle affedici, kucaklayıcı, sevecen dönüyorduk ki şubelerimize emir-komuta zinciri paslanmadan işliyordu böylece.Ceketini düğmeleyerek amirinin karşısına çıkması beklenmiyordu çalışanın.Doğru olması ve yalansız, azimle, aşkla çalışmasına
neden oluyordu.Bir anne çocuğunu ikide birde babaya şikayet ederse otoritesi nasıl sarsılırsa, bizler de altlarımızı üstlerimize şikayet etmemeyi prensip edinmiştik.Bu da onların güvenini sağlamıştı doğal olarak.Her yönetici problemleri kendisi çözmeli çünkü, yoksa aksi yetersizliğinin kanıtıdır.Sevgilerimle.
Sevgili primarima;Bizim zamanımızda çalıştığım banka gerçekten örnek bankaydı.O zamanlarda da vardı yönetiminde aksaklıklar, çalışanları mutsuz, çalışmasının karşılığını ödemeyen kuruluşlar.Anneciğin keşke bizlerle çalışıp sevgiyle anabilseydi iş hayatını.Annene de sana da rima na da kocaman öpücükler, sevgilerimle.

:)den dedi ki...

Yazınızın devamını heyecanla ve bir çok ders alarak okudum. Satır aralarında ne kadar da önemli konulardan bahsetmişsiniz.
Bu güzel deneyiminizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler...