Ben bir SOMON balığıyım. balık yetiştirilme çiftliğinde yumurtadan çıktığımda arka yüzgecime metal bir klips takılmıştı. Uzun bir yolculuğa hazırdım artık. Irmak denize kavuşana dek bayır aşağı suyun akışına bırakacaktım yüzgeçlerimi. Darwin’i açmaza sokan gerçeklerden biri olan “yolumuzu nasıl bulduğumuz” sorusuna evrimciler, "içgüdü" cevabını vereceklerdi bir gün. Benim bu zorlu yolculuğum "tesadüf" kelimesini gülünç hale getiren bir plan ve tasarım harikası olduğunun ispatı olacaktı. Diğer klipsli somon arkadaşlarla ırmağın kaynağından salıverdim kendimi. Sular bizleri arkadan arkadan ittirirken sevinç çığlıkları atıyorduk sanki. SU: “Hadi bakalım, bu hayat yolculuğunuzda bu gidişin bir de dönüşü olduğunu sakın unutmayın” dediğini duyar gibiydik. “ Hayat sınırsız sonsuz ve mutlu umutlu önümüzde akarken neden geri dönelim ki?”demeden de edemedik. Sular yükseklerden düzlüğe akıp havuzlaştığında, dinlenip şakalaşıyorken nice tehlikelerle karşılaştık.
Kayaların üstünde konuşlanmış AYIlar, sarp kayalıklardan pike inişle üstümüze uçan KARTALlar, oltalarının ucuna yem takıp bizi kandırmak isteyen nice BALIKÇIları atlatıp kilometrelerce yol gitmemiz bizi nedense zayıflatacağına güçlü kılmıştı. Fedakâr ve işbirlikçi davranışlarımız evrimcilerin “ doğal seleksiyon” idealarına da bir darbe indirmekten geri kalmamıştı. Elimizde okyanusa varmamızı sağlayacak ne bir harita ne bir yön tarifi vardı. Birkaç arkadaşımızı acı kaderlerine teslim ettikten sonra sonunda yüce okyanusa kavuştuk. Büyüdük, beslendik 2 yıl, sevdik sevildik, neslimizi çoğaltmak içgüdüsüyle dölledik, döllendik. Yükümüz ağırdı, okyanusa gelirken bizi arkamızdan ittiren suyun sözleri geldi aklımıza.” Bu gidişin bir dönüşü var” demişti. En önemlisi ÖZLEMİŞtik doğduğumuz suları, vatanımızı… Yumurtalarımızı bırakacağımız en emniyetli en huzurlu suları özlemiştik işte. Ben bir balığım biliyorum, dere tepe akan suyun TERSİNE YÜZÜP nasıl kavuşacaksın yumurtadan çıktığın yuvana demeyin sakın bana. Razıyım çocuklarım için her türlü fedakârlığı yapmaya.
Hiç düşündünüz mü?
Somonlar neden hayatları pahasına binlerce kilometrelik zorlu bir yolculuğa kalkışıyorlar? Niçin kendilerine hiçbir çıkar sağlamayan bir göç yapıyorlar? Niye denizlerdeki zengin beslenme kaynaklarını terk ediyorlar? Yumurtalarını neden o anda bulundukları yere ya da neden denize veya akarsuların başına değil de mutlaka denizden binlerce kilometre içerideki nehir kollarına bırakıyorlar?
Biz, doğduktan sonra denize gitmemizi, burada yıllar süren uzun bir yolculuk yapmamızı sonra da doğduğumuz nehir yatağına geri dönmemizi emreden "program" başlı başına büyük bir mucize değil de ne peki? Bu program uyarınca vücudumuzun tatlı sudan tuzlu suya adapte olmasını sağlayan genetik bilgi, dev okyanusta hiç şaşırmadan yolumuzu bulmamızı sağlayan doğal pusula sistemimiz ve doğduğumuz akarsuyun kokusunu bulmamızı sağlayan son derece hassas bu koku algımız bir mucize değil de ne peki? Hayatımız pahasına bu göç yolculuğuna çıkışımızı planlayan; yönümüzü bulma yetimiz, koku alma duyumuz, ilham ve kararlılığımız için şükürler olsun yüce Allah’ıma.
İşte bu müthiş ve zorlu yolculuğun sonunda 70 tane somon balığı arkadaşımla "derilerimiz ve etimiz kırmızıya dönerek" 2 yıl önce dünyaya geldiğim küçük havuza vardım. Çiftlikteki görevliler yüzgeçlerimizdeki klipsleri görünce şaşkına döndüler: Yuvamıza varamayan dostlarımdan bazısı ise kimi sofraların mezesi, Kimi aç hayvanların yemeği oldu gitti. Bizler de yumurtalarımızı sulara emanet edip, ekolojik dengeye katkıda bulunmak için cesetlerimizi doğadaki ağaca, ota, börtü, böceğe sunduk fedakârca sevgiyle.
2 Temmuz 2009 Perşembe
BEN BİR SOMON BALIĞIYIM
Gönderen sufi zaman: 18:25
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
Sükürler olsun bu büyük plani yapana.
Her fedakâr anne gibi, onlarda canlari pahasina dahi olsa, yavrularini korumak icin yüzüyorlar akintiya karsi..
Ablam, güzel yüreginden dökülmüs yine inciler, iyiki varsin, iyiki seni tanimisim, iyiki yaziyorsun.
Sevgilerimle
İki gün önce NTV'de somon balıklarının belgeseli vardı,bu güzel anlatış kadar güzeldi ve dönüşlerinde ayı'lara avlanmamak için verdikleri mücaadele!
Ellerine sağlık çok güzel bir yazı Candost.
Zorlu bir devreye giriyorsun, Allah kolaylık versin, yorgunluk işler bittikten sonra çıkıyor, dikket et kendine. Yavaş olsun, kolay olsun.
Sevgiler...
somon balıkları ile ilgili seyrettiğim bir belgesel oldu benimde ve gerçekten inanılmaz bir hayat hikayeleri var ve sende çok güzel anlatmışsın Dilek, eline sağlık, sevgilerimle
Somon balıkları hakkında çok fazla şey bılmıyordum şu ana kadar:)
Teşekkürler.
nerden buluyorsun bılmem kı bu guzel yazıları ama ıykı yazıyorsun...
:))
Sevgili Belgin;
Sevgili Yaşamın Kıyısında;
Sevgili Maryjade;
Sevgili Prima Rima;
Sevgili Dolunay;
Sevgili adlı adsız;
Canlar, gecenin birinde rüyamda: "bir balık olduğumu gördüm ve ırmak sularında akışın tersine yüzmeye çalışıyordum, bedenim kayalara çarpıyor, yüzüme vuran sular keskin bıçak gibi yüzümü kesiyordu" ertesi gün nehirde tersine yüzen balık var mı diye araştırarak buldum, sonra da NTV de bir belgeselde bu balıkların hikayesini seyretmek nasip oldu.Tasavvuf yönünden ben açıklayamadım, bir bilene sormam gerek dedim.Belki bir zamanlar ben de balıktım diye düşündüm.Ve bu hikaye çıktı ortaya.Hepinizi çok seviyorum yorumlarınız için teşekkür ediyorum.Sevgilerimle.
Yorum Gönder