Vücut şehrinde ağır adım bir gezintiye çıkıp bunaltıcı sıcaklığın yanında ferahlatan serinliği arayıp durdum bütün gün. Hani “her ne arar isen kendinde ara” diyorlar ya! Ben de böyle bir sebepten içimde aradım durdum zat-ı muhteşemi, ama ne fayda? Neden sonra mavi-yeşilin dayanılmaz cazibesi bir kuş tüyü gibi görünüp bir kayboldu zihin ekranımda. Ben mi kurmuştum yoksa bende mi bulmuştum bu ferahlatan renkleri bilmiyorum. Bu cazip görüntüyü durduramadım kumandanın “pause” tuşuna ne kadar bassam da! Serinliğe özlemim; uçsuz bucaksız ormanlardan ya da dalgalanan okyanuslarda esen rüzgârla gelen hayallerden biri gibi idi sanki.
Ne zaman sevgili güneş yarı beline kadar denize gömüldü, işte o zaman elsiz ayaksız itildi pencereler kanatsızca uçtu perdeler. Baktım ki içimdeki durgun ırmaklar çağıldamaya, gözlerimdeki tuzlu pus dağılmaya başlamıştı bile…
benim de düşüncelerim berraklaşmaya böylece şehrim hareketlenip cıvıldamaya başladı. Güneş altında çalışan yol yapımcıları, sırtında çimento torbası taşıyan inşaat işçileri, çöplerden karton ve plastik şişe toplayıcıları ve binlerce geçim için sıcağa dayanmak zorunda olan hamamlardaki külhanlardan, çöllerdeki bedevilere, Afrika’daki açlara kadar hepsi doluştu Şehr-i Tontini’ye ve başladılar kafa tutmaya.
Sen, dediler. “Sen, yalnız sen misin sıcaktan bunalan ve şikâyet eden? Oturmuşsun evinde, çeşmenden akan suyun varken, dolabında buz gibi suyun, pervaneni ya da klimanı açman mümkünken, önünde bilgisayarın, kitapların, içinde huzur ve gönlün Allah aşkıyla doluyken ne utanmaz nan-kör şeysin sen öyle hııı!"
Laf aramızda kalsın, bu sözleri duyduğumda çok utandım dostlarım çoook.
Bilip de bilmemezlikten,
Görüp de görmemezlikten,
Duyup da duymamazlıktan gelmemeğe söz verdim.
Sevgilerimle.Dilek yani Tontini
8 yorum:
daha dün yakınıyordum sıcaktan, klimalı arabamda seyrederken üniversite bahçesindeki gençleri... birden gözüme bir inşaat ustasının el arabasında kendinden ağır taşlara meydan okuyan; sırtı çıplak, alnı terli, bedeni susuz haline çarptı da gözüm kendime dedim: Ayıp sana evren, çok ayıp...
Yaz oldugunda sıcak
Kıs oldugunda soguk
yagmur yagdıgında camur
kuraklık oldugunda susuzuz dıye bagıran ınsanoglu olarak
aslında elımızdekılerı sevmeyı ve onlarla yetınmeyı ne zaman ogrenecegız..
Evet;ben de sıcaklardan çok bunalıyorum ve aşırı terleyen biri olarak bu çok zor ama yorumlayan arkadaşlar çok haklı...Bende evden dışarı çıkmamaya çalışıyorum;)
Bilipte bilmemezlikten, görüpte görmemezlikten, duyup ta duymamazlıktan GELMEMEĞE hep beraber söz verebilsek...
Yaşanılası en güzel ülke olurduk sanırım...
Sevgilerimle kucaklıyorum ...
hangimiz değiliz ki sevgili sufi şükretmek yerine her an her saniye şikayet etmekteyiz sadece. hepimizin vermesi gereken öyle çok söz var ki...
sıcak benim içinde dayanılmaz ama bu gibi durumlarda güneş altında mecburen çalışan insanlar gelir aklıma ve susarım kendi kendime şükrederek halime ama insanız işte
şikayet etmeye ölesine alışkınız ki
Sevgili evren;
"Ayıp bize"
Sevgili Öykü;
Ne kadar haklısın, Hep şikayet hep şikayet ne zaman öğreneceğiz yetinmeyi?
Sevgili Beyaz çiklet;
Sıcakta "hava ne serin!"soğukta "hava ne sıcak "demek işe yarar mı acaba?
Sevgili Sil Baştan;
MIŞ gibi yapa yapa geldik bu zamana.
Sevgili beenmaya;
Bir yerlerden başlamalıyız ama nereden?
Sevgili Şirinem;
Bu bizim nasibimizdir diyebilsek çözülecek bilmece!
Yorum Gönder