Aslında bugün size başka bir yazı hazırlamıştım. Ufacık aralarda, dar zamanlarımda ama keyifle hazırlamıştım yine de. Komikti çünkü. Yazarken yüzümde kocaman bir tebessümle yazmıştım. Belki hep beraber gülecektik. Ama ne yapalım, bir dahaki sefere artık...
Dün akşamdan beri kendimi yine başka hallere soktum ve buraya içimi dökebilirim belki diye yeni bir şeyler yazmak istedim. Sabaha güzel başlamıştım. Yorgun ama neşeliydim. Her gün yaptıklarımızı yaptık ve akşamı ettik. Yemeğimizi hazırlarken arka fonda televizyonda haberler vardı. Ahhh o haberler.!!! Bütün gün kaçırılan çocuklar, annesi, babası öldürülen ve katillerini arayan insanlar, ne yazık ki katillerin bulunmasına bile deliler gibi sevinen insanların haberlerini yüreğim dayanmadığı için izleyemeyen ben, haberleri es geçemedim dün akşam.
Yine ağlayan anneler vardı. Ağlayan gaziler,
feryat eden gözü yaşlı insanlar...
Bir yandan da bir yerlerde sevinen, kutlamalar yapan, davullarla zurnalarla sanki bir şeyler başarmışta, olmayanı oldurmuşçasına, inatla gülen gözler...
Olduğum yerde kalakaldım. Duymak istemedim, onların yerine kendimi koymak istemedim bile ama başaramadım. Bir baba:
"- Oğlumun cenazesinde ağlamadım, vatan sağ olsun dedim ama bugün ağladım işte" diyordu. İçinin yangınını kendi içimde hissettim. Diğer tarafta bir anne:
"-Keşke benim oğlumda onlardan olsaydı, hiç değilse şimdi yanıma gelirdi, bende mezar taşına sarılmazdım, şimdi yavrumu kucaklardım" diye ağıt yakıyordu. Bütün televizyon kanalları o yersiz, alakasız kutlamaları günlerdir, saatlerce gösterince insanların o kapanmayacak yaraları yeniden kanamıştı tabii. Dibine kadar da haklılardı. Bitene kadar izledim...
Artık ben de oğlum gibi sadece reklamları ve baby tv'yi izlemek istiyorum.
Bence olmadı bu. Bu "açılım" beni hiiiçç açmadı. Yıllardır ağlayan analara, eşlere, babalara, kardeşlere haksızlık oldu bu.
Olmadı!!!
Dün geceden beri, ağlayan şehit anneleriyim ben. Gözyaşını içine akıtan babalarım, isyan eden, artık güvenmeyen, yalnız, ortada kalakalmış eşlerim. Çok üzüldüm çook. Sadece izliyor olmak, bu kadar da olmaz diyebilmek sadece, daha çok büyütüyor içimdeki karmaşayı. Bir türlü içime sindiremiyorum işte.
Bu zamana kadar yaşanan bu gereksiz savaşın bir yerlerde, bir şekilde bitirilmesini, hepimiz istesek de bu böyle olmamalıydı. Yaşanan o kutlamalar nispet yapar gibi gözümüze sokula sokula her dakika gösterilmemeliydi. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalıydık...
Daha çok şey yazmak istiyorum aslında. Yine de kararında ve tadında! Bırakmak istiyorum. Günaha girmek istemiyorum.!
Daha güzel günlere birlik ve beraberlik içinde ilerleyebilmek dileğiyle diyorum ve bitiriyorum.
Resim:sayhadergi.com'dan alıntı.
22 Ekim 2009 Perşembe
AÇILIM -MAÇILIM
Gönderen sufi zaman: 19:14
Etiketler: ELA'dan mektup
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Bende cok uzgunum ızledıgım haberler boyunca agladım sehıtlerımıze...
sinirden televizyonu kapattım ben, 20 yıldır zorla yaptıramadıklarını ellerimizle verdik. bence hukuk tam da bugün öldü,tıpkı bugüne kadar vatan sağolsun diyen annelerin bir kez daha evlatlarını kaybedişi gibi. katilleri salar , bayramlarla karşılar olduk biz bu ülkede.
Ne diyecegimi bilemiyorum ben, cok üzgünüm. Allahtan uzun zaman önce biraktim haberleri izlemeyi, görüntüleri görmedim, ama bloglarda okuduklarim beni soka sokmaya yetiyor zaten. Allahim hepimize akil fikir versin.
Kim sindirebildi ki, onlardan başka. Ve zaten Dimyatta pirinç çoktan bitmişti.
Bu vatanı parsel parsel hibe eden baştakiler en sonunda bunuda yaptılar. Peşkef çektiler herşeyleri. Deniz feneri haberleri nerde şimdi. Unuttuk, unutturulduk değil mi.
Üzgünüm bende vatan evladı olarak, cumhuriyet bekçisi olarak hem de çok üzügünüm...
Sevgiler, paylaşım için tşk.ler...
ben izleyemedim artık kaldıramadım çünkü. dileklerine katılmaktan başka ne gelir elden bilemedim...
ben izleyemedim artık kaldıramadım çünkü. dileklerine katılmaktan başka ne gelir elden bilemedim...
Televizyon diye bir şey vardı, değil mi?
Üzücü haberleri taşımak için ilâhî bağın güçlü olması gerekiyor.
Pozitif enerjili olduğum söylenir yakınlarım tarafından...
Bir keresinde bu konularda uzmanlığı olan birisiyle telefon görüşmesi yaparken konu açıldı.
Bu enerjiyi profesyonel olarak değerlendirebilecek eğitimi alabileceğimden vs. söz etti.
Kimi zaman insanların çok hoşlandığı bir ânımda- günümde üzerime çöken ağırlık duygusu ve yorgunluktan sözettim.
Siz pozitifsiniz, negatif enerjiyi alıp, pozitif enerjiyi veriyorsunuz.
Sonrasında bunu ilâhî kanaldan pozitif enerji alarak topraklamanız gerekiyor.. gibi sözler söylemişti.
Sevgili sufi, insan zihni tuhaf, ne çağrışımlar yaptırıyor.
Seni sevgiyle kucaklarım. :)
Sevgili Arkadaşlar;
Çoğunluğun benim gibi düşündüğünü biliyordum bu yazıyı yazarken. Aslında yazdıklarımdan çok daha fazla etkilendim ve üzüldüm. Neden kimse "hooop n'oluyor" demiyor bunlara diye içim içimi yedi durdu burda.
Neyse ki beklediğim yerlerden ve kurumlardan gerekli uyarı geldi!
O da olmasaydı sinirimi kimden alırdım bilmiyorum artık...
Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde içimizde yanan Atatürk ateşiyle birlikte hiç yılmadan, yorulmadan yolumuza devam edeceğiz biz.
Ben onlara "hayal görenler" diyorum artık ve hayallerinin suya düştüğünü hep beraber bekleyip görelim inşallahh.
Hepinize sevgiler ve teşekkürler...
Yorum Gönder