Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Mustafa BALBAY 216 gündür tutuklu olduğundan gazetedeki sütununda yazamıyordu biliyorsunuz. Suçunun ne olduğunu “O ve onun gibiler gibi biz de” bilmediğimizden gazetenin o köşesini her gün boş görmek bizim de içimizi acıtıyordu. Aslında onun siyasi kimliğiyle değil, İNSAN olma sıfatıyla ilgileniyorduk biz. Neydi suçu? Hükümeti düşürmeye teşebbüs mü, vatanı kendi çıkarları doğrultusunda alıp-satmak mı, adam öldürme, gasp, silahlı soygun, tecavüz mü? Bilmiyorduk… Hipokrat yemini etmiş bir doktorun hastasının hastalığıyla ilgilenmesi ve onu tedavi etmekle yükümlü oluşu gibi BİZ de Müslüman yemini etmiş gibi, suçu ispatlanmadıkça onu tutuklu görmek istemiyorduk o kadar. 7 Ekim 2009 Tarihli Cumhuriyet gazetesinde M. BALBAY’ın sütununu dün sabah dolu görünce, hakkındaki haksız isnatlardan temize çıktığını düşünüp insan olarak sevindik (ama yanılmışız)ve İÇİMİZDEKİ MEVSİMLER yazısını sizlerle paylaşmak istedik.
İşte bir tutuklunun cezaevinde yaşadığı mevsimler:
"İNSAN mevsimleri, mevsim değişikliklerini en çok hava sıcaklığıyla yaşar, hisseder. Ben ağaç dallarında yaşarım mevsimlerin geçişini… Baharda tomurcukların kıpırdanışı… Yazda yapraklarla meyvelerin üretim dansına duruşu…
Sonbaharın sarısı… Kışın çıplaklığı… Silivri’de mevsim değişikliklerinin havalardan sonraki habercisi kantin-manav listesi… Haftalık satılacak ürün listesini yapanlar 2 ya da 3 mevsim meyvesi seçiyorlar. Martta portakal vardı. Son haftasında dişleri kamaştıran, sert yeşil erik baharı müjdeledi. Bir kiloluk hazır plastik kapların içinde satılan eriklerin arasında bir yaprak kalmış. Günler sonra ilk kez bir yaprak görünce şaşırmıştım. Ayırıp ayrı bir köşeye koydum.
Mayısta çilekle yaz başladı. Çabuk bozuluyordu ama olsun. Ara ara muz da satılıyordu ama mevsimi anlatmıyordu. Haziran bizi karpuzla karşıladı. Haftalarca beşer kiloluk karpuzlar beyaz plastik masaların yaz rengiydi. Sanırım yaşamımda en çok karpuz yediğim yaz, bu yazdır. Kirazı da unutmamalıyım. Birkaç hafta kirazla doldu soframız. Temmuzda taze beyaz üzümler yaz mevsiminin meyve bahçelerinin tümüne ulaştığını gösteriyordu. Çünkü hemen ardından 2 haftalığına da olsa şeftali geldi kantine…
***
Ağustos en zengin ayımızdı desem yeridir.
Üzüm, incir, kavun…
Hangisini istersen onunla avun…
Koğuşa tüm meyveleriyle yaz geldi. İncir gelmez sanıyordum. Sürpriz oldu. Tam mevsiminde 2 hafta siyah incirlerin tadına vardık. Sebzeleri anlatmıştım. Marul ve maydanozun soframıza kattığı yeşillik bir yana, onları suyla buluştururken musluğun altında yeşeren orman, doğa hasretine dermandı.
***
Bir de içimizdeki mevsimler var.
Ayları, günleri dinlemeyen…
İnsan vücudu tüm fizik, kimya deneylerini altüst edecek kadar kuralsız değişkenlik gösterebilen ya da tüm karışımlara direnebilen varlıkların başında gelse gerek. Bazen bir mevsim meyvesi insanın içinde kocaman bir ağaç olabiliyor. Özgür günlerde sık kullandığım sözlerden biri şuydu:
—Kendimi arıyorum, meşgul çalıyor!
Arayamadığım dostların sitemlerini şakayla karışık bu sözlerle göğüslemeye çalışıyordum. Şimdi bol bol kendimi arıyorum. Tabii kolayca ulaşıyorum ama bu kez bambaşka bir yoğunluk. Üstelik bütün mevsimler bir arada. Sabahları genellikle kış, insan kendine bile soğuk davranabiliyor. Elinin ucundaki bir fotoğraf, duvardan usul usul inmeye başlayan güneş, bıçak gibi kesiyor kışı; şubattan ağustosa… Gazeteler dışarısının her şeyini önüne katıp koğuşa getiren bir rüzgâr. Gelir gelmez kaplıyor ortalığı…Akşamsa birkaç mevsim birden yarışır insanın bedeninde…Kalbinde ılık bir rüzgar, beyninde fırtınalar…İnsan kendi içinde derin bir yolculuğa çıkınca, magma tabakası ne ki!..
Fotoğraf:www.cumhuriyet.com’dan alıntı.
8 Ekim 2009 Perşembe
İÇİMİZDEKİ MEVSİMLER... Mustafa BALBAY
Gönderen sufi zaman: 09:00
Etiketler: SAJA BAKIŞI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Merhaba Suficim;
Kumanda panelimde yazının başlığını ve kısa paragrafı okuduğumda, önce bir korku ve sevinç karışımı bir duygu kapladı her yanımı..
Sonra, Balbay'ın yazısını okumaya başladığımda, sevinçle birlikte onun ruhundaki esintintiden içimi bir ürpeti kapladı..
Sonra, ılık bir rüzgarın verdiği gevşeme..
Tekrar, bir ürperti..
Ardından, bir rahatlık duygusu kapladı ruhumu..
Çok şükür, dedim..
Nihayet kavuştu, sevdiklerine..
Bizler de, O'na..
Bakamamıştım dünkü gazeteye, haberim olmadı o yüzden..
Çok teşekkürler paylaştığın için..
Sevgiyle ve sevdiklerinle kal, daima.. :)
Sayın Sufi,
Yazınızı okuyunca, haksızlığın adaletle son bulduğu hissine kapılarak bir oh çekişim oldu ki o anı anlatamam. Rahatlamıştım ve hatta şen şakrak bir edayla eşime hanım BALBAY serbest dedim.
Yok canım dedi ne tahliye ne beraat halâ tutuklu.
Sevincim kursağımda kaldı..
Olsun iki dakikalık bir rahatlama da geleceğe olan ümidin bir aynasıdır diye düşünüyorum.
Kimi zaman üzümle, kimi zaman sade peynirle tokluk yaptığımı düşüneceğim Balbay'la..
Özlemini çekiyoruz.
Hak'kın, haksızlığın önüne geçtiği günleri görebilmemiz ümidiyle saygılarımı sunuyorum.
Nasıl da güzel yazmış "içimizdeki mevsimleri" M. Balbay, İnsan kimliği ve düzgün duruşu ile, yüreğinden süzülüp dökülüveren ruh hallerini...
Bende pek çoğumuz gibi, o ve onun gibi aydınlarımızın, bu sisli karanlıklardan bir an önce gün ışığına çıkmalarını yürekten diliyorum.
Aklın ve mantığın birleştiği noktada buluşacak duyarlı insanlarımızdan oluşan büyük bir sinerji ile inanyorum ki en kısa sürede adaleti halk yerine getirecektir.
Sevgili Sufi, paylaşım için bende teşekkür ederim. Dün genelde görsel medya üzerinden tv. deki (imf gösterilerine yönelik oldukça düşündüren görüntüler!)malüm gündemdeki haberleri dinledim.
İçim burkularak da olsa M. Balbay'ın o her zaman ki mizahi yönünü ince ve duyarlı hassasiyetle harmanlayarak dile getirdiği yazısı içinde ayrıca kendisine sonsuz teşekkürler ve saygılarımı gönderiyorum... En kısa zamanda ailesi, is arkadaşları ve sevenlerine kavuşmasını diliyorum...
Yazıyı bir kez de buradan okudum içim burkularak, gözlerim dolu dolu...
Sonra içerdekileri düşündüm tek tek... Ve dışarda meydanı boş bulup atıp tutanları...
Balbay'ın kızı Yağmur canlandı gözlerimin buğusunda... Hani babam için üzüntüp büyük, ama onunla duyduğum gurur daha da büyük, diyen çocuk sesini!
Çok merak ediyorum şu dışarda yargısız infaz yapanların kaçının çocuğu onlarla "gurur" duyuyordur?
Er geç gerçek suçlular ortaya çıkacak, hak ettikleri cezayı çekecekler, ama suçsuz yere içerde tutulanlara "pardon mu" denilecek!
Duyarlı dostlar;
"Baharı müjdeleyen yeşil eriklerin içinden bir yaprak çıktı..." diyor Balbay, "şaşırıp ayrı bir köşeye koydum!.." Mahkûmiyetinin nedenini bilmeden Günler ve gecelerce kalın duvarlar ve demir kapılar ardındaki o duyarlı adamın parmakları arasındaki tek bir yaprağa bakışına hissettiklerine odaklanıp ben de işte tam o noktada kızı Yağmur'un gururuyla gururlandım ve ağladım...Bizlerin dışarda hergün onlarca yaprağa basıp geçerken düşüncesizce, onun tek bir yapraktan hissettiği şeylerden ders aldım.Doğadan ona gelen o yaprak ona inşaallah "özgürlüğünün müjdesi olur" diye diledim.Hepinize yorumlarınız için teşekkür ederim sevgilerimle.
Okuduğumda ağlamıştım, acı acı.
Bende ilk gördüğümde "yok canım olamaz" demiştim. Kolaymı? özgürlüğe kavuşmak, bunca suçu varken!!!
Paylaşımın için teşekkürler
"suçu ispatlanmadıkça tutuklu görmek istememek"
bu Müslüman yemini oluyor öyle mi?
suçu ispatlanana kadar herkes masumdur yargı önünde.
esas budur.
ama bu sorgulanamayacağı anlamına gelmez.
her tutukluyu suçlu görüyorsanız.
problem sizde demektir.
böyle bir operasyonda
%100 masum bile olsam
değil 216 gün,
yıllarca sorgulanmayı göze alabilirim
ülkenin selameti için.
ve bıktım usandım
fona Atatürk resmi koyup
vatansever ve mağdur olduğunu
açıklayan ve
önüne geleni vatan haini olarak suçlayanlardan
ne içindir Atatürk bunun için mi?
polis üzerine hucum ettiğinde birden istiklal marşı söylemeye başlayan serseriler gibi.
halkı bir koyun sürüsünden ibaret sayıp yıllarca akam kestiler
arkalarında Atatürk vardı
ve cumhuriyet
sadece tabelalarındaydı...
oysa ben halkım ve irade bendedir
bunu gizli oyunlarla elimden almalarından bıktım.
gelsin şimdi asker
yapsın en modern darbesini
çıksınlar içerden
bahara dönsün mevsimleri
halka yeniden kış ve bir daha ki darbeye kadar sonbahar kalsın.
bu mudur istediğiniz?
değilse,
savunduğunuz insanların istediği budur.
biliniz.
Ben bu yazıya yazacak yorum bile bulamadım:((
Burda, denize nazır, kışları sıcak, yazları serin evimde sevdiklerimle yaşarken sıkılıyorum ya, yuhh bana. Utandım kendimden bir an:(
Nerede olursa olsun umudunu kaybetmeyenler, çalışanlar, çabalayanlar, birşeyleri değiştirmek için emek verenler artık hakettikleri değeri görsün bu ülkede!!! Ayrıca oturdukları yerden baharı göremeyenlere de kapak olsun.
Allah bizi affetsin ne diyim...
Yorum Gönder