RUHLAR BUTİĞİ - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

14 Ekim 2009 Çarşamba

RUHLAR BUTİĞİ

Gri-maviydi o gün ruhların rengi… Ani bir emirle yerlerinden doğrulmuşlar ve baş dönmesine benzer bir silkinişle silkelenmişlerdi. O an kendilerinden kopan parçalarla yine kendilerinden bir karışım oluşuvermişti sanki oracıkta. Eflatun-morun kutsal titreşimleri mekânsız ve benliksiz seslenişlerin izdüşümünde o ilahi sesin komutuyla geçmişi ve geleceği olmayan Anın içine iteleyivermişti hepsini. Gri-maviye dönüşmüş bu ruhlar bölünüp, parçalandılar, büyüklü, küçüklü, dişili, erkekli formlara girdiler. Birbirinden ayrı, fakat birbirinin aynı denizin dalgaları gibiydiler şimdi. İlahi ses;
“-Doğru ruhlar butiğine gidiyorsunuz, üzerlerinize etten elbise giyinmek için”
“Her elbiseden genelde 1 adet var. Ara sıra da 2.ve3. Kopyası olanları seçmek isterseniz, hesap özetlerinizin tutması gerekecek birbirini.” Diyordu.

Rüzgârın boşluklara doluşu gibi doldurduk butiğin tüm stantlarını, koridorlarını.

Bir ses yine seslendi sesimizin içindeki sesin derinine.
”-Karmaşaya gerek yok, karmaşaya gerek yok!”diye. Sırayla aldık askılarından elbiselerimizi kimimize dar kimimize bol gelse de, İKİ KİŞİ giydirdi gri-mavi eğnimizi. O ara bizlerden kopan ortak parçalara da kimimizin 2,3. kopyalarını giymek nasip oldu işte. Butiğin duvarlarında;

“Müessesemizce giydiğiniz ürünlerin değişimi söz konusu değildir.”
“Elbisenizi eskimeden kendi isteğinizle iade ettiğinizde hakkınızda gerekli işlemler yapılacaktır.
”Defolu elbiseler hakkında şikâyetleriniz değerlendirilmeyecektir.”

şeklinde çerçevelenmiş matbu yazılar asılıydı. Kimimizin şansına güzeller güzeli elbise, kimimize eksikli kusurlu, kimimize çirkin mi çirkin model elbiseler düşmüştü. Her birimiz etlenmiş, bedenlenmiştik ve bir feryatla indirilmiştik dünya tarlasına, kimimiz şefkat dolu kimimiz istenmediğimiz kucaklara. BİR-ken şimdi çok olmuştuk. Aynalardan önce etten bedenlerimize şaşkın şaşkın bakan gözlerle karşılaşmıştık.
“-Bak Annesi Bana benziyOOr!"
"-Bak babası sana benziyOOr” seslerine cevap vermek isteyip, dilimizi oynatmış ses çıkaramamıştık agularımızın ve ağlamalarımızın dışında. Buğday rengi, esmer, beyaz renkli elbiselerimizin ipliğini üreten: “Dünya şirketi” çok büyük bir firma: Terzisi, kalıpçısı, makinecisi, fasoncusuyla. Toprağa ait elbiselerimizin kendimizin olduğunu, ÇOK olduğumuzu sandık BİZ hep oysa. Bizi yaratan sihirli ve ilahi kudretin bizde ve bize bizden yakın TEK olduğunun bilincine varacağımız güne dek de, gerçeği hiç bilemedik,zaman zaman "Ruhlar butiğine" gönderilmeden önceki ANlarımızı özlesek de...

Resim:www.Abstractdigitalartgallery.com dan alıntı.

7 yorum:

öykü dedi ki...

Okudugudna ınsan
bıldıgı herseye
cok baska bı acıdan bakıyor
tsk edıorum bu guzel yazı ıcın sufıcım..

Adsız dedi ki...

Harika bir yazı olmuş. Çok teşekkürler...

beenmaya dedi ki...

birbirinden ayrı fakat birbirinin aynı denizin dalgaları gibiydiler"

işte biz sanırım en başta bunu unuttuk...ayrı ve bir o kadar da aynı olduğumuzu...

İLKAY dedi ki...

ne desem, ne yazsam az kalacak...

sevgimle,

Evren dedi ki...

demek o kopyalarmış hayatın denk getirmesi durumunda "yoksa sen ben misin, ben sen miyim" diye sorulması...

nilüfer dedi ki...

değilmi ki hakikatin içindeki illüzyonu(nu) ve illüzyo(nu)na bakarak da bir gün, O'nu ve suretinde yalnızca hakikati görecektir, o vakit "kullanıcı" tüm sorumluluğu kabul ettiğini hatırlayacaktır:)

sevgimlee

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Her yazın düşündürmeye itiyor beni, eksik kalan kareleri yazılarınla tamamlıyorum can dost.
Teşekkürler, sevgiler...