Tam 76. sokağın köşesinden sağa dönmüştü ki (gür bir sesle) uyandı hayallerinin kör kuyularından. Ayağının dibinden ileriye fırlayan sıkılıp buruşturulmuş teneke kola kutusunun metalik sesi beklenmedik bir yankı yapmıştı kulaklarında. Bir kedi miyavlayarak bahçe duvarını atlamış, bir arabanın sürücüsü ani frene basmıştı o tedirginlikten.
“-Dur biraz, hele dur biraz…” dedi öfkeli adam eli ayağı kelimelerini titreterekten. Sanki kendini affettirmek ister gibiydi yalancıktan.
“-Gel biraz, bir yerde oturalım açıklayacağım sana her şeyi!”
Zeycan’ın korkudan ağzında dili büyümüş, tükürükle dolan ağzından,
“-Açıklayacağın bir şey yok artık,” sözü dökülüvermişti. Zeycan hayatının acı dolu defterinden çıkarıvermişti adamın adını.
Kolay olmamıştı bu çıkarıvermek kararı. Sabretmiş, göz ardı etmiş, hep affetmişti… Ama işte yine de olmamıştı.
Zehir zemberek bir on yıl, ömründen sanki 40 yılını alıp götürmüştü. Şimdi de tehdit ediliyor, büyücülerden alınma “eve döndürme” duaları evinin ve bahçesinin çeşitli yerlerine gömülüyordu. Nasıl oluyorsa eline ayağına dolanıveriyordu Zeycan’ın, bu Arapça yazılarla donatılmış ufak kâğıtlar, ne yapacağını bilmez halde denize götürüp atıyor ve “özür dilerim deniz ben senin kadar engin değilim, senin bunları güzellik ve mutluluğa dönüştürme kudretin var, ne olur temizle bunları” diyordu. Adam sinirli;
“-Ben seni hiç aldatmadım, duydukların gördüklerin yalan “diye bağrınıyordu. Yoldan geçenler adamın yalvarışlarına kadının aldırmayışlarına mana veremeyip belki de adama merhamet duyup,
“-Ne vicdansız kadın!”diye söylenip duruyorlardı. Birden adam Hay-Kır-DI…
“-DUR, dur diyorum sana” ve belinden tabancasını çıkarıp,
“-Beni affetmezsen şuracıkta kendimi öldürürüm “diye kadını tehdit etti. İlk defa “kendimi öldürürüm” diyordu, o güne kadar hep “seni öldürürüm!” diye tehdit eden adam. Kadın çaresiz yanına vardı ve “ver o silahı bana” deyip teessüfle kendisine bakan topluluğun içinden onu çekiştirerek sakin bir sahil kahvesine götürdü. Bak dedi Zeycan;
“-Bizim ilişkimiz bitti. Bu güne kadar bana yaptıklarını yüzüne vurarak terk etme nedenimi sana anlatmak istememiştim. Sen istedin ben de anlatacağım” dedi. Hatırlarsan gizlice derginin birine ilan vermiştin “genç yakışıklı hassas bir iş adamıyım 20–25 yaşlarında güzel bir bayanla evlenmek üzere tanışmak istiyorum” diye. Sonra da sana yaş gününde aldığım altın kolyeyi kaybettiğini söyleyip (oysa onu satıp İstanbul’a gitmiştin kızla buluşmaya, ekstra benden de yol parası da alarak) sözüm ona amcaoğlunla bir iş konuşacaktın. Sonradan öğrendim Elvan'dı kızın adı. Dolmabahçe’de, Sultanahmet’te, Vefa’da Piyet-loti’de boy boy kucak kucağa çektirdiğin fotoğraflarını görene kadar da, senin sadakat yeminlerine inandım doğrusu. Ne zaman Elvan seni telefonla evden arayıp karşısında bir bayan sesi duyunca “siz kimsiniz?”diye sorduğunda “Ben, ben onun hizmetçisiyim!” deyivermiştim de kızcağız bir oh çekmiş,”kendisine kim aradı diyeyim?” dediğimdeyse “nişanlın aradı dersin!” demişti. İşte SADAKAT yeminleri eden “gözüm senden başka kimseyi görmez” diyen 10 yılda en az 20 kez beni çeşitli şekillerde aldatan bir kocanın evrak-ı metrukesi."Oysa benim için sadakat; ezelden ebede dünyayı aydınlatan sevginin sönmeyecek ışığıydı.Sen o ışığı kararttın 7 renk ışık veren sevginin ampulü artık kırıldı."Dedi.
“Hadi kal sağlıcakla dostum, ben seni affettim ama yine de seninle işim bitti, sana Elvan’la mutluluklar diliyorum.”deyip içtikleri çay parasını masaya usulca bıraktı Zeycan ve hemen ortadan kayboldu o anda. Çiseleyen yağmura yüzünü tutup gözyaşlarını kendinden bile saklayarak sabık kocasının adresini öğrenemediği küçücük ve huzur dolu yeni evinin yolunu tuttu.
Adam mı? Dergilere verdiği ilanlarla bulduğu bu 3. 5. belki de 10uncu kişisiyle bir müddettir hayatını kendi özgür kurallarında sürdürüyor.
Sevgilerimle.
Bu hikâye “öykü atölyesi” için yazılmıştır.
Resim:fractalontolog.com dan alıntı.
2 Kasım 2009 Pazartesi
EZELDEN EBEDE SADAKAT
Gönderen sufi zaman: 09:05
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
Sayın Sufi,
Ders verir nitelikte ki bu hikayeyi okuyunca, demek ki içimizde böyle insanların varlığı mevcut. Allah, akıl fikir versin diyorum.
Paylaşımın için teşekkür ediyorum.
Mutlu, sağlıklı ve güzel bir hafta diliyorum efendim.
Saygılarımla
VE İYİ Kİ DE YAZILMIŞTIR.eLLERİNE,DİLLERİNE SAĞLIK..
sEVGİLERİMLE..
Sadakat onemlı
o adam daldan dala
cıcekten cıcege konar
ama sonunda kendısı soldugunda
yanında tek ınsan bulamaz..
yazık.
Sevgili Sufi,
Yine çok etkileyici bir yazı, teşekkür ederiz.
Kimse kimseyi sonsuza kadar sevmek zorunda değil. Sevgi bitmişse sürdürmenin de anlamı yok. Sevgi sadakatı da gerektirir. Güven duygunuzu yitirdiğiniz an sevginiz de tehlikeye girer. Ben güvenmediğim kişiyi sevemem ki...
Yanlış olan hem evliliğim sürsün, dönüp dolaşıp geleceğim bir liman olsun, hem de gönlümü eğlendireyim! Yok böyle bir şey.
Gönlümü eğlendireyim noktasına gelmişse bir kişi sevgisi de bitmiştir.
O zaman kadın ya da erkeğe düşen bunu açık açık belirtip yolları ayırmaktır. Ondan sonra istediği şekilde yaşama hakkını kullanabilir.
Aldatma insan onuruyla bağdaşmıyor bence. Sevgiler...
bu acabalar kemiriyor içimizi
doğru insanlar kaldı mı sizce arada köşede... paylaşım için çok teşekkürler. Kocaman sevgiler.
Sanırım sadakat bir cinsi yalayıp geçmiş yada DNA larında kayıtlı değil.
Sevgiler...
Hayatın içinden çok güzel ve ders verici bir öykü olmuş..Kurgulama mükemmel..
Yazan ellere sağlık..
İçten sevgilerimle..
Sadakatın yanına en yakışmayan kelime belki aldatmak ama öylesine bir aradalarki,, kalemine güzel yüreğine sağlık Sufi'm iyiki varsın.;)
Yorum Gönder