Dünyanın 7 harikasından biri olan Babil kulesi Tanrı Marduk adına yapılmış bir ziguart yani tapınaktır. Tanrıya daha kolay erişilebileceği düşünüldüğü için tasarlanmıştır belki de. Saat kuleleri, çan kuleleri, Piza kulesi, Eyfel kulesi, piramitler, ikiz kuleler, gök delenler, minareler, gözetleme kulelerinin hepsi daha uzağı daha iyi görmek, arşa yaklaştıkça Allah’a ve sırlarına daha kolay vakıf olabilmek varsayımıyla dikilmiştir.
İnsanoğlu ezelden beri bilinmezin gizemini araştırmış, sırlanmış kat kat örtüler altına saklanmış olan gerçek de, büyük bir hünerle kendini gözlerden inadına saklamış, cüzi akıllı insanın gözünden kendini ustalıkla nihan etmiştir. Kendimizle ve içinde yaşadığımız şu âlemle ilgili ne çok merak ettiğimiz şey var bir düşünsenize.
İlk önce yarın, hatta bir saat, bir an sonra olacakları bile bilemezken, bu denli aciz ve çaresizken; bazı tavır ve davranışlarımızın, korku ve endişelerimizin tohumlarının hangi evvel zamanda hafıza toprağımıza atıldığını doğamız gereği merak edip dururuz işte. Bazen de bilmeden bilirmiş gibi her konuda ahkâm kesebiliriz. İnsanız, beşeriz şaşarız çünkü.
”Bilen demez, diyen bilmez.” özdeyişiyle yola koyulup gökdelenlerin en üst katına çıkmaktansa; içimize ayna tutup derin kuyuların en derinindeki sırra ulaşmaya çalışsaydık… Aynayı önce dizimize alıp, sorsaydık kendimize, “ben kimim?” diye. 3 kez soru sorup beklediğimizde, içimizden yanıt gelecekti belki de!.
Kardeşim Tutsak’la beraber bir zamanlar araştırmacı yazar: Ron Hubbart’tın “Diyanetik” isimli kitabını okumuştuk. Kardeşim,(ben pek onaylamasam da) konuyla ilgilenen problemleri olan dostlarımıza kitapta önerildiği şekilde rehberlik ederek “hiçbir riski olmadığı” söylenen çeşitli sorular yöneltiyordu. Hipnoz söz konusu olmadığı için kişiler rahatça uzanıyor ve sessizliğin hâkim olduğu o ortamda kişilere; “Şimdi neredesin, ne yapıyorsun, kiminlesin, kaç yaşındasın?” gibi değişik sorular soruyordu. Aldığı cevaplara göre gidilen yerin ayrıntılarını ve ne yaptığını soruyor, bir müddet sonra enteresan cevaplarla karşılaşıyorduk. Kitabın öngördüğü şekilde dostlarımızın bilinçaltındaki karmaşanın, mantıksız davranışların ve psikomatik belirtilerin kaynağına inip çözümlenmesini sağlamaktı amacımız. Çünkü Hubbart amca öyle yazıyordu.
Rızasız kimseye soru sorulmuyordu, herkes gönüllü “ne olur Tutsak bana da uygulasana” diyordu. Bir dostumuz kitabın konusuyla ilgili konuştuğumuz bir günde sessizce koltuğa uzandı, “hadi tutsak soru sor bana! “dedi ve kendi kendine ona kadar saymaya başladı. Tutsak “anlat bakalım nerdesin şimdi?” dedi.“12 yaşındayım teyzemin kızıyla Bilecik’teki evimizin bahçesindeyiz... Dizimize kadar otlar bürümüş bahçeyi… Ağaçtan dut toplayıp yiyoruz şimdi ...”dedi. Biz önce bizimle dalga geçiyor zannettik. Kardeşim “eee sonra ne oldu?” diye sorularına devam etti. Teyzemin kızı beni kıskanıyor, elbisem leke olsun istiyor biliyor musun?” dedi. Tutsak sakince “güzeller hep kıskanılır, sen onu boş ver şimdi ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Bir anda arkadaşımdan bir feryat koptu, “hayır hayır, olamazzz saçımın arasında bir şeyler var, bak yürüyor annecimmm!!!” diye bağırıyordu. Gayet sakin bir sesle “merak etme… Sakin ol… Onu şimdi çıkaracağız saçından. O küçücük bir böcek ya da tırtıl sana bir şey yapamaz ki!”deyince “evvvet tırtıl, bana bir ayna bulun çıkaralım onu oradan” diye bağırıyordu. Kardeşim “tamam şimdi onu çıkarıp atıyorum hiç endişelenme” diye yumuşak bir sesle arkadaşımı sakinleştirdi.. Bu arkadaşım Çekoslovak asıllı saçları kıvırcık ve uzun Allah’ın özenerek yarattığı çok güzel bir kızcağızdı. Bizim o günkü amatör seansımız öncesindeki tüm zamanlarda 2 dakikada bir 2 eliyle saçlarının dibini nedensiz kaşıyan biriydi. O gün saçının arasına 12 yaşındayken dut ağaçlarından düşen ipek böceği özenle çıkarılmış oldu ve bir daha kafasını kaşımaktan vazgeçti. Bunun gibi çok örnekler yaşadık, “hiçbir yerdeyim” ya da “buradayım bir yere gitmedim” diyenler de oldu, Babil kulesinde yaşayan Kasandra isminde bir büyücü olduğunu söyleyen de, sırtından bıçaklandığını bıçağın çıkarılmasını isteyen de, başka bir yaşamında kulede karanlık odaya kapatılan kız da şuuraltındaki engramlardan sevgi ve şefkatle kurtuldu. O zamanlar Tutsak bu konuyla yakından ilgiliydi, kitap kayboldu bu çocukça oyun ve oyalanmamız da böylece son buldu. Ancak ben zaman zaman bazı sorularımı içime sormak ve cevabını O’ndan beklemekten hala vazgeçmedim dostlarım.
Sevgilerimle.
Resim:images.com'dan
12 Mart 2010 Cuma
AMATÖRCE DİYANETİK UYGULAMALARIMIZ /BANA BİR AYNA BULUN
Gönderen sufi zaman: 09:00
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
Çok enteresan bir deneyim. Aslında belki de hepimizin küçük takıntılarımızdan, yaşamımızı tatsızlaştıran gereksiz alışkanlıklarımızdan kurtulmak için bu ufak çaplı böyle bir psikanalize ihtiyacımız vardır. Belki bir saat yetecektir bunun için ama ihmal ederiz.
Bu arada Tutsak çok güzel bir isim. İlk defa duyuyorum. Bu isim kardeşinin kız ya da erkek olduğu konusunda ipucu da vermiyor.
Sevgiler....
sorular ve cevaplar... bazen cevabı biz de olanları başkalarına sorarız bazen soruları olmadan durup dururken cevaplar sunarız... sorularımızın cevaplarını yüreğimizde, cevaplarımızın sorularını aklımızda bulmak dileği ile...
tutsağa sevgiler sana kocaman sarılırım...
Ben de zaman zaman sorularımı içime sorarım.Aldığım yanıtların doğru olup olmadığından emin olmadığım sorularımla yüz yüze gelirim sık sık..Cevapsız sorular olabilir mi sahi?
Paylaşım için teşekkürler..İlgi çekiciydi,keyifle okudum..
Doğum günü kutlamanız için çok teşekkür ederim,çok naziksiniz,çok mutlu ettiniz beni.Sevgilerimle..
Canımın içi Tontinim;
İnan ki, anlattıklarını anlamakta zorlanıyorum.. Bunların gerçek olabileceği konusunda kuşku duymamak için kendimi tutuyorum..
Çünkü, olayı yaşayan ve anlatan sensin.. Başkası anlaymış olsaydı "deli şaçması" der çıkardım.. Ama, sen dediğin için diyemedim ve Google'da şöyle bir gezinti yapayım dedim, kendi kendime..
Gerçi bulduğum tüm kaynaklar ingilizce idi, fakat google çevirilerinden öğrenebildiğim kadarıyla, bu anlattığın Lafayette Ronald Hubbard, kısa adıyla Ron Hubbart, Scientology metonun mucidi olduğunu ve bu metodun da kendisinin ölümünden sonra, Scentology Dini akımına dönüştüğü bilgisini veriyor. Aynı yönde bilgiye Vikipedi TR sitesinde rastladım.
Vikipedi'de, Hubbart'ın geliştirdiği Dianetics (Dianetik) ismini verdiği teknik, daha sonraları Scientology adlı dini akıma dönüşmüş ve günümüzde bu akıma dahil, hatta kendi deyimleriyle bu kiliseye tabi, bilhassa ABD başta olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde üyelerinin bulunduğu bildirilmekte. Bu üyeler arasında benim dikkatimi çeken isim, Tom Cruise oldu.
Aslında bu konularda, yani psikoanaliz ve benzer alanlarda fazla detaylı bilgim olmadığından, bağlayıcı fikir yürütmem yersiz olur. Ancak, bu kişinin de, bu alanda eğitim görmediği, iki sene İnşaat Mühendisliği okuyup, sonra notlarının düşüklüğü üzerine okuldan kaydının silindiği, belirtiliyor bahsi geçen sitede. Bu nedenle, bu görüşlerinde hangi kaynaklardan etkilendiği, kimin tesiri altında kaldığını bilmiyoruz. Genellikle de, herhangi bir bilimsel kanıya dayanmayan çözümler sunduğu vurgulanmakta, aynı kaynakta.
Ama, anlattığın olay bana çok enteresan geldi.. Bu yaşanan, o kitap sonucu elde edilen bir şey mi, yoksa kardeşinin kendi var olan bir yeteneği mi? Doğrusu tam emin olabilmiş değilim.. ama, senin sözlerine de, kesinlikle inanıyorum..
Ben ayrıca, senin Ayşe Arman'ın bir ropötajını okumanı isterim.. Eğer, okumadıysan..
Ellerinden öperim canım Tontinin..
Sevgiler bırakıyorum, kucak dolusu..
Dost Sufi,işte bunları düşününce evrende ne kadar zerre
kadar küçük olduğumuzu anlıyoruz şu
üç günlük dünya da!
Sevgilerimle
bu alemde biz ne kadar bir yer işgal ediyoruzki meraklarımız iç sorgulamalarımıza verdiğimiz cevaplar duygular düşünceler bizi biz yapıyormu acaba?sevgi ve dostlukla...
Sevgili Asuman;
Öyle enteresan takıntılarımız var ki herbirimizin farklı farklı.Bunların nedenlerine kendi kendimize bile inmemiz mümkün.Balık yemeyen adamın bebekliğinde boğazına kılçık batmış balık yeme defterini kapatmıştır belki de ilanihaye açmamak üzere.Niye yemediğini o ble bilmiyordur oysa.Bunun gibi binlerce örnek sıralanabilir.
Tutsak; benim erkek kardeşimin takma adı.Daha önce bizde yazıyordu sonra kendine blog açtı.
Sevgilerimle.
Evren'im;
sorularımızın cevaplarının hepsi biliyorsun ki kendimizde.Cevap veren 3 merci;(nefis mi, akıl mı, yürekte oturan hak mı?)bu üçünün dışında sayılar artıp da 5-10 olunca Hakkın sesini ayırdetmek zor oluyor içlerinden zannımca.O nun sesini ayırdetmek nasip olur inşaallah.Tutsağa iletirim selamlarını canım aşkla yaşa daima.Sevgilerimle.
Sevgili Ebruli;
İçimize sorduğumuz sorulara ilk gelen yanıt doğru oluyor genelde. Çünkü sonradan gelen sesler Evren'e de açıkladığım gibi değişik kaynaklardan gelip bizi yanıltabiliyor.Doğru yanıtlara kulak verelim inşaallah sevgilerimle.
Sevgili Arzukızım;
Anlattığım olay tamamen okuduğumuz kitabın öğretisi eşliğinde yapılan bir pratikti.O zamanlar merak sardık ve denedik. Bütün gerçekler merak sayesinde ispatlanmamış mıdır?Ayşe Arman'ın ropörtajını okumuştum ve neden olmasın demiştim? Bana söylenen bir şeye ya da okuduğum herhangi bir şeye önceden tepki vermeyen bir insanım. Neden olmasın derim aksi ispatlanana kadar.Mesaj veren rüyalara dahi inanırım ve günü gelir rüyam aynen çıkar.Zaman içinde öyle çok gruplara katıldım ki bana zarar değil yarar sağladıklarını düşündüm farklı düşüncedeki insanların.Küçücükken ben ellerimle insanları iyileştiririm derdim.İyileşirlerdi de..O zamanlar reiki ya da şiatsu diye bir şey bilinmezdi bile.Neden yaptığımı ben de bilmezken babam birgün "kızım senin babaannen cahildi ama arnavutlukta 7 köyün doktoru olarak anılırdı" dedi.İnsan ve yapabilirlikleri henüz bence tespit edilebilmiş değil.Gelecekte ışık bükenler,zaman gezmenleri,maddeyi geçenler, görünmez olabilenlerin olabileceğine bile inanıyorum.Seni de sevdiğimi biliyorum.Hoşçakal, tontini.
Sevgili Jivago;
O zerre kadar insanın da kainatı bünyesinde taşıdığını bilince durup düşünmemiz gerekiyor dostum sevgilerimle.
Sevgili C3Moi;
Ödüllerle blog dünyası şenlenecek desene, sevgilerimle.
Sevgili Bilge;
Allah Kuran'ında yarattığı İNSANa halifem dediyse, var bu sözün ardında bir gerçek bence.Bir gün ulaşmamız dileğiyle.Sevgilerimle.
Dianetik'in yeni kitabı çıkmıştır.
Merak eden alıp okusun http://www.boyutstore.com/urun/l-ron-hubbard-dianetik-modern-zihin-sagligi-bilimi.aspx
Yorum Gönder