İzler ve yansımalarEsmir'in "kakuleli kahve şahane" yazısına "Ben de kahveyi ilk keşfeden zattan bahsederim bir gün bir yazımda" diye yorum bırakmıştım. Şimdi, söz yerde kalmadan, bari yazayım "kahvenin kaşifini" dedim dostlarım:
Garip bir çoban olan Yemen'li Veysel Karani“Üveys-i Karnî" birgün, sürüsünü dağda yayarken develerin bir ağacın dallarını çekiştire çekiştire yediğine şahit olmuş. "Vay bu ağaç da ne ola ki, deve yiyorsa ben de yiyebilirim!" demiş, meyveyi ağzına atmasıyla tükürmesi bir olmuş. "Dişimi kıracaktın be yahu!" diye de kendi kendine söylenmiş. Kopardığı dalı da tutmuş yaktığı ateşe atmış.Ağaca yaslamış sırtını, ateşe attığı daldan yayılan kokuyla kendinden geçip deriin uykulara dalmış.Rüyasında:
bu meyveleri çuvallara doldurup, develere yüklüyor kervanları dünyanın dört bir yanına yolculuyor, kazancını da kör anacığının etekleri yayıyormuş. Gözünü açmasıyla ateşten yayılan o muhteşem kokuya doğru uzanıp kavrulmuş meyvenin tohumlarını bir bir atmış ağzına, tadından mest olmuş hayvanlardan başka onu duyacak kimse olmasa da ortada; "keyfe keyfeee" diye bağırmaya başlamış.Keyfe keyfe sonunda keyif verici "KEYFE" bizim dilimizde kahve olmuş.İlk kahveyi keşfeden de o olmuş zannımca.
Kahve ile ilgili diğer hikaye de, yine Hz Muhammed aşığı Veysel Karani'ye dayanıyor.
Yemen'in bir köyünde yaşıyor ana-oğul, hem fakirler hem fukara. Babası öldükten sonra doğduğu için Yemen'liler Veysel Karani'yi "kahpe-nin oğlu" diye çağırıyor. Anacığı sefalet içinde öldüğünde ise, onu Veysel'den başka gömecek kimse bulunmuyor koca Yemen'de.Kendisi kahpe ya! Gel zaman git zaman Veysel'in de dostu yok, gelip gidip mübarek anacığının mezar başına, dertleşiyor onunla.Mezarın başında büyüyen ağacın meyvaları olgunlaşıyor, kahpenin ağacı oluyor o ağaç ta nasılsa! Kahpenin ağacının meyvesi de KAHPE olur değil mi? Kahpe kahpe; oluyor dilimizde, vazgeçemediğimiz, muhabbetlere, dostluklara bahane olan: KAHVE.Ben kulaktan kulağa böyle duydum kahvenin hikayesini başka duyup bilen varsa tez anlata.
Kahve, ilk Kanuni Sultan Süleyman döneminde Türkiye'ye gelmiş.Avrupa'ya nasıl gittiğinin hikayesine gelince de:
Avrupalıların kahve ile tanışması Türklerin Viyana kuşatması sırasında yaşanmış.Başarısız geçen kuşatma sonucu geri dönen askerlerimiz konakladıkları yerlerde, çuvallara doldurulmuş kahvelerini unutmuşlar.
Ancak Viyanalılar kahve çekirdeklerini barut sanarak yakmaya çalışmışlar. Suriyeli bir tüccar ise çuvallardaki maddenin kahve olduğunu söylemese ve nasıl içildiğini anlatmasa belki de çuvallardaki maddenin (siyah inci)nin çözülemeyecekmiş sırrı da.
Avrupalılarca Fazla kahve içenin müslümanlaşacağı söylenmişse de Veysel Karani'nin rüyası gerçekleşmiş böylece zannımca. Haydi, içtiğimiz bu dumanı mis gibi kokan KAHVEyi de: Peygamber efendimizin vefâtı yaklaşınca, hırkanızı kime verelim? dediklerinde; "Üveys-i Karnî'ye verin" dediği o yüce zat, veli Veysel Karani'nin ve mübarek anacığının ruhuna gönderelim.
Hepinize sevgilerimle.
10 Ekim 2010 Pazar
KEYFE-KAHPE-KAHVE-CAFEE
Gönderen sufi zaman: 10:10
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
15 yorum:
e ben bunun üzerine gidip bir kahve yapayım kendime, bakayım falıma keyfim yerinde mi :))
öperim, kucaklarım...
Güzel öykü, ustaca anlatım; sonuç= güzel bir pazar başlangıcı. Selamlar.
Baba tarafı Yemen' li ve de kahve düşkünü biri olarak bayıldım bu hikayelere. Özellikle ilki çok hoştu.
Tam bir pazar muhabbeti oldu bu.
Sevgiler Sufi...
halep'te bir kahve yapimina denk gelmis birinin izlenimleridir bunlar:
kahve cekirdekleri ilk once hakiki tereyaginda kavrulup daha sonradan sicak halde cekilir ve o sekilde koze alinarak kahve yapilir. is bu ahvalden sonra fincana konur bu servis edilir. hic bir sekilde kahve fincaninda tabak olmaz. lokum filan ikram edilmez. sebebini sordugumda ise adabinin bu sekilde oldugu soylenir..
sanirim bunu tecrube edebilmek guzeldi. bunu birgun denemenizi cok isterim..
guzel bir yaziydi. sefaile efendim, devletle..
kahveden sona daha karpuz keseğdik,
peynır yıyeceğdık gari bre morrı :DDD
sevgılerrr
kahveden sona daha karpuz keseceğdik,
peynır yıyeceğdık gari bre morrı :DDD
sevgılerrr
FKH blogunun yorumunu böle yap bakim gırıs yapılamıo.
sefaile efenim, devletle davetınıze ıcapet edılecek :P
Çok guzel oldu
Hıc bılmeıdgım seylerı ogrendım sayende sufıcım
ıyı pazarlar
tam da elime kahvemi almis gunluk blog okumama baslamistim :) ne guzel oldu bu hikaye :)
eline saglik...
"Bu adamlar kadınları döverken, neden hep 'kahve kahve' diyorlar? diye sormuştu küçük kızım yıllar önce, bir Türk filmi izlerken...
Demek bundanmş. Güzeldi Sufi'm. Sevgilerimle.
Sevgili sufim,
yaptığın miss kokulu kakuleli kahveye ancak yetişebildim canım...öyle güzel kaynatmışsın ki tatlı dilli sohbetinle köpükleri bile hala duruyor:)
verdiğin değerli bilgilerle bak yeni bir şey daha öğrendim...senin kaleminden öyküler öyle güzel anlatılınca, inan unutulmuyor hiç biri...
Güzel bir hafta dilerim sufi'm.
Sevgilerimle...
Sevgili Evren;
Değilsen bile, kahveni yudumlarken keyfin gelir yerine.
Sevgili alizafer;
Aman Avrupalı KAHVEyi kendine mâletmeden ben yazayım dedim.Hepsi bu.
Sevgili Asuman;
"Kahve Yemenden gelir
bülbül çemenden gelir
Ak topuk beyaz gerdan
hergün hamamdan gelir"şarkısı da Yemen'den gelen sana armağan olsun bugün.Sevgilerimle.
Sevgili FKH;
Kahvenin sabırla kavrulma işlemini öğrendiğimde babam hayattaydı.Çiğ çekirdek alırdık ona, kendisi kavururdu birbuçuk saatte.Ölmeden bir ay önce; teneke kahve kavurma aletine bir kahve kaşığı tereyağıyla çiğ kahve tanelerini koyup döndürmeyi, dumanları tüterken kalın kağıdın üstüne boşaltılıp bir müddet kapalı kalması gerektiğini ve o aletin hakkı olan tek kahve çekirdeğinin tekrar alete bırakılması gerektiğini ondan öğrendim.Bu ritüeli ben bir daha uygulayamadım.Babam da gitti, o alette kayboldu nasılsa!Babacığımı hatırlattın sen de bana, sevgilerimle.
Sevgili Ayşegül;
Ne karpuz ne peynir, illa kahve olsun yeter be bre kızanım.Sevgilerimle.
Sevgili Öykü;
İlk hikaye internette var, ama başka bir Yemenli zatın bulduğu iddia ediliyordu.
İkinci hikayeyi bilge bir zattan öğrenmiştim paylaşmak istedim sizlerle, sevgilerimle.
Sevgili Hüma kuşum;
Mehmetefendi kahvesi mi???
Yoksa Kanada kahvesi mi?Ne farkeder ki desene? Hepsi kahve ve içene biraz da huzur veriyor galiba, sevgilerim hanene tontini.
Sevgili Aysema;
Çocukların dillerinden dökülen kelimelerin bazen ne kadar anlamlı olduğunun bir delilidir bu.Teşekkürler ve sevgilerimle.
Sevgili Esmir;
Ben de senin yazını okur okumaz aktara gidip kakule aldım.Kaç kilo deyince adam, ben; "2-3 kg olabilir" dedim, gülüştük. Bu gülme esnasında kavanozu taşıyan çocuk kavanozu yere düşürdü ve kavanoz kırıldı.Üzüldüm doğal olarak ancak "nazarın çıktığına" hükmedildi, ben de 50 gr kakulemi alıp dükkandan çıktım.
Kakulenin de nereden gelip nereye gittiğine bakmak mı gerek ne?
Bu yazıdaki esin kaynağım sendin Esmirim, teşekkürler ve sevgilerimle.
Yorum Gönder