Vücudumuzun en önemli parçalarından olan DİLin yaptığını başka hangi organımız yapabilir sizce? Dildir; hem öven de, seven de... Dildir; kılıç gibi kesen de... Bire bin ekleyip öten de... Aklı alıp, akıl veren de... Ağız boşluğunda susup söylemeyen de... Ağza gireni evirip çevirip mideye göndermeden önce ekşi tuzlu, tatlı, acı hissini beyne ulaştıran da, yalayıp yutturan da... Karalayıp kusturan da... Aynı köz olmuş ateşi uyarıp uyandıran maşa gibidir dil; marifetlerini saymakla bitiremez insan.Asıl olan her daim oruçlu olmaktır.
”Bazen hıfz eyle dilini, dilden gelir bela kardaş” diyen aşık Katibi’nin sözleri gibi dilini tutmak, dilinde tüy bitirmek, sırları namerde açmamak, konuşmama orucu tutabilmektir esas olan; yememek içmemek değil. Ağıza girenle bozulsa da yememe orucu,
ağızdan çıkan sözle bozulan orucun kazası da vebali de bir daha o sözü geri almakla affolmaz. Ok yaydan çıkmıştır bir kez. Söz kesmiştir menzile götüren yolların dünya haritasını. Eline diline diğer eline beline sahip olamamışsındır, yani “EDEB ya HU” kuralına uyamamış İNSAN olamamışsındır… Beş vakit namaz kılıp, 30 gün yemeyip içmemekle hasede fesada ayrılık ve yokluklara sürüklediklerini, dilin ile kesip, dilin ile bozduklarını yine dilin ile yapıştırıp onaramazsın, söylediklerini geri alamazsın ki!
Mevlana’nın bir hikâyesinde; Padişahın biri vezirine; “çok kıymetli sevdiğim misafirlerim gelecek onlara en güzel ve iyi ikramlarda bulunalım” dediğinde vezir gidip DİL alır. Değersiz misafirlerim gelecek “önemsiz bir davet git istediğini al “dediğinde vezir yine dil alıp sofralar hazırlatır. Padişah şaşırır, nedenini sorduğundaysa vezir “Padişahım hem en iyi hem en kötü olan şey DİLdir onun için iyi misafirlere de kötü misafirlere de dil aldım “der.
Koca yunusun dediği gibi:
"Döğene elsiz gerek, söğene dilsiz gerek."
Bülbül gibi her türlü belayı dilinden çektiğini anlayan bir talip, pirine bir gün der ki: “Ey mübarek şu boynumu deve gibi öyle uzun, öyle uzun yap ki, manda boku gibi her lafı pat pat atmayayım!”
Konuşmama orucu tutabilenlere (diline hâkim olabilenlere)AŞK ola.
Sevgilerimle.
31 Ağustos 2009 Pazartesi
DİLİN KEMİĞİ YOK
Gönderen sufi zaman: 12:56
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
12 yorum:
Aşk olsun Sufim sana da o kadar güzel yazdığın için...
geçenler de ben de demiştim başıma gelenlere istinaden "bülbülüm, çektiğimi dilim belası sanırlar"...
Bu çok zor bir sanat olsa gerek dil ile düğümlenen akıl ile çözülmez derler ya hep bu tamda böyledir ...
bilgenin birine sormuşlar bir insanın zeki olduğunu nerden anlarsın diye bilge cevap vermiş konuşmasından
peki ya hiç konuşmazsa
o kadar akıllı insan yoktur demiş ..
Az ama öz konuşmak çözümdür her durumda ....
Dilimizle kendi kendimize verdigimiz zarari, ettigimiz eziyeti, her halde binlerce kisi bir araya gelse yapamazlar.. Konusmama orucu tutmayi ne kadar istesemde, benimkiler birakmiyorlarki:)) Belki bir gün becerebilirim, simdilik az konusmayi deneyeyim:)
Yüregine saglik ablam, öpüyorum:)
Bı gun denesek mı acep:)
konusmama orucunu
eskıden bazı torelerde varmıs
gelın eve gırermıs sanırım 1 ay hıc konusmaması gerekıyormus toreye gore
boyle bısey duymustum
bı dusundum:) aman tanrım
cok zor bısey ya
ınsan catlar
tas olsa catlar:))))
Sevgili Tontini!
Aklıma Simyacı geldi; çöldeki çadırda Arap "Ağızdan girenin değilde çıkanın önemli olduğunu" söylüyordu.
Bir de;
Alemlere sığmayan BEN inanan kulumun kalbine sığarım ve kalb kırmak deyişini üst üste koyup düşünürüm kul hakkı meselesinde.
Sağlık ve neşe ile.
hey allahım ne doğru...
ok yerinde çokk doğru
Sevgili Dilek,
Çok güzel bir yazı,yüreğine sağlık çok teşekkürler.
Çok çok önem verdiğim bir konudur bu.
Ben konuşmaktan çok susmayı tercih edenlerdenim. Konuşmayı bilmiyorum gibi düşünürüm hep ama aslında konuşurken sözlerin arasına sıkışan ve bir daha geri dönüşünü olmayan bir kelimenin esiri olmak istemediğimdendir.
Çünkü senin de dediğin gibi dilin kemiği yoktur ya!
Hele ki çok canım sıkıldığında yada çok sinirlendiğim bir olayda susma hakkımı daha fazla kullanırım.
Gerçi bazılarını benim suskunluğum deli eder!Sevgilerimle...
"Dilim seni dilim dilim edeyim, başıma her geleni senden bileyim."
"Dil söyler saklanır, baş belaya katlanır."
"Söz gümüşse..."
Beğendiğim atasözlerini eklemek istedim. Ve iki kulak, bir dil boşuna değil.
Ancak eklemek zorundayım. Gerektiğinde susmamak koşuluyla! Sustukça olanları biliyorsunuz...
Sevgilerimle.
Elinize, dilinize sağlık.. Ne güzel demişsiniz "konuşmama orucu tutabilmekdir esas olan" diye.. Düşüncelerime sözcü olmuşsunuz. Gerçekten önemli olan "günde 5 vakit, senede 1 ay" değil her daim Allah'ın huzurunda olabilmektir. İçi çamur dolu bir testinin dışını sürekli yıkamanın ne anlamı olur? Mevlana hazretleri der ki: "Hey gidi nice inşallahı diliyle söylemeyen vardır ki canı inşallah ile eş olmuştur." Dil ve hareketler, niyetin yanında o kadar önemsizleşir ki.. Bu konuyla ilgili bir kaç çok güzel hikaye daha biliyorum ama konuyu uzatmaya gerek yok.. Suskunluğun bilgeliğinde yananlara "aşk" olsun!
Sevgiyle..
Can dostlar yorumlarınıza Orhan Gencebay'dan bir şarkının sözleriyle seslenmek istedim.Hepinize teşekkürler ve sevgiler.
"Kim bilecek daha neler neler bekliyor ikimizi
Belki de çok mutlu olacaktık tutsaydık dilimizi
Bu inat bu kapris bu kavgalar yıprattı sevgimizi
En acı sözler bile söylerken tutmadık dilimizi"
Dilimizden çıkan kelimelerin alev taş tüfek taşımayan esintilere ve okşayışlara dönüşmesi temennilerimle.
bigun cok fazla ve gereksiz konustugumu, basima gelenlerin hep dilimi tutamamamdan geldigini farkettim
susmaya karar verdim o gun. sustugum zamanlar da gordum ki konustugum zamanlarda ne kadar bos konusuyormusum.
agzimi cakil taslariyla doldurmak istiyorum
ben o orucu hep bozanlardanim...
bir de sikayet tarafi var bunun
herkes herseyden sikayet ediyor
birgun bununda farkina varmama sebep olan Nilgul hanim in kurdugu su cumleydi
" kimi kime sikayet ediyorsun ki, hayir da, ser de O ndan "
ozur dilerim Sufi costum.ben fena dertliyim bu konuda...
Yorum Gönder