Arıyı düşünün, farklı çiçeklerden ÖZ toplar. Balarıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını toplayabilir ve 100 bin kilometre boyunca kanat çırpabilir.
İşte onun yolculuğu da bu. Hepimiz bu çarkın dışında ya da içinde dönüp duruyoruz. Süzen, ayıran, seçen, tercih yapan ve yargılayan bilinçten yakamızı kurtaramıyoruz bir türlü..
Kurtulmak için farklılıklardan ayrımlardan kurtulmamız, halden hale, baldan bire ulaşmamız gerek.
Bir çember düşünün en dışındaysanız dönüş hızından savrulur o ivme ve sürtünmeyle küçülür yok olursunuz. Ya merkezindeyseniz çemberin dönüş hızı
azalır. Noktadır orası. Sükûnete varırsınız. Işığı bal, karanlığı petek eylersiniz. Dışındaysanız; bir hengâmenin tam ortasındasınızdır. Hadi, çemberin dışından, Pİ sayısını (3.1.4.1.6)yı aşarak çemberin tam ortasındaki NOKTAya adım atmadan, mesafesiz birlikte yolculuk yapalım.
Beni tanımlarken etten kemikten yapılmış kaşı gözü eli ayağı olan biri diye tarif
edebilirsiniz. Bir ressam da böylesini tuvaline çizebiliyor ki, o eser BEN demek olmuyor. Hatta güzel alımlı, gözleri yeşil kaşları yay boyu uzun gibi sözler de söyleseniz yine beni tanımlayamaz sözleriniz. Musalla taşında yatan mevta hakkında da aynı sözler söylenebilir çünkü.” Cesedin değil; dirinin, gören, duyan söyleyenin tanımlanmasını istiyorum ben” derim. “İğne batırmadım ki diri misin ölü mü bileyim seni?” dersiniz. İğne batırsanız da ölü mü diri mi olduğumu yine anlamayabilirsiniz. Belki de acıya mukavemet kazanmışlardan olmuşumdur! Peki, ne diyebilirsiniz? Mantıklı kadındır dersiniz… Demek ki cismimim içinde mantık elbisesi giyinmiş bir kadın daha var. Onu gördünüz. Ben size “bu tanım beni tam tarif etmez” dedim yine. Biraz daha düşünüp, “bilinçli dediniz, hoşgörülü, vicdanlı, iyi ya da kötü…” Bir sezaryen ameliyatında doktorun anne karnından bebeği çıkarabilmesi için 7 kat deriyi kesmesi gerektiğini seyretmiştim bir kere. BENe ulaşmak için içimden bakın kaç tane ben elbisesi soyduk çıkardık. Ama bunların hiçbiri yine beni tam olarak tanımlayamadı. “MUTLU bir insan “dediniz, işte o BENim yani benim içimde var olan O…Sizlerin vücudundan da kendime gelmeliyim, sizin gözlerinizden de kendimi seyretmeliyim. Aynı anda kendimden size, sizden de kendime bakmalıyım. Sanki aynada görünenle görenin aynı olduğu gibi, böylece Sükûna ermeliyim-iz. İşte o zaman belki de ta o en diplerde bunca BENin ardına sakladığımız Özümüzü ruhumuzu kurtarabilirim-iz. Gözler kamaştıran mutluluğun ışığı parıldar işte o an çevremizde.
Sevgilerimle yani sevgilerimizle.
Resim alıntı:www.meetup.com'dan
12 Ağustos 2009 Çarşamba
RUHUMUZU KURTARMALIYIZ
Gönderen sufi zaman: 18:52
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
o noktanın dışındayım işte,yoksa burada ne işim var? adına çember denilen; iç zaman, dış zaman, gel zaman, git zaman, evvel zaman, ahir zaman masalında dolanıp duruyorum işte, hepsinin tam AN da oldugunu hissederek, özün aşkıyla.. AŞK olsun Sufim..
Kafa allak bullak oldu bende ben bu yazıyı birde İstanbula dönunce okumalıyım galiba...
Derin düşüncelere garkeden dikkatle okunması gerekli bir yazı.Bu yazının üstüne artı bir şeyler söyleyebilmek namümkün gibi duruyor.
Fakat ben en yalın haliyle diyebilirim ki:
Yazılarınız ruhumuzu kurtarmak adına,hem mantıkî, hem uhrevi yönden rahatlatan özellikler taşıyor.
Bunu aynı zamanda sizi tarif etmeye çalışmamın bir şekli olarak kabul ediniz efendim..
Sevgiyle..
Biz hepimiz birbirimizi tamamlıyoruz aslında .Sen bana bakınca hangi niyetle bakarsan onu görürsün bende sana bakınca ne niyetle bakıyorsam kendimi görürüm ...Hepsi bu hayatın toplamı bundan ibaret...
"ışık vurduğu yeri aydınlatır ama he zaman görmeyi kolaylaştırmaz; bazen gözleri kamaştırır, akla olmayacak hayaller sızdırır" diyordu okuduğum kitapta. görebilmek adına, olanı görebilmek adına, kendini görebilmek adına ne doğru bir cümle diye düşündüm...
neyi görmek istediğimizle alakalı sanırım bu...
ağaca bakıp sadece kuru bir gövde ve sararmış yapraklar görüyorsak,onun da bir canlı olduğunu nasıl ayakta kalabildiğini ve mutlaka bir hikayesi olduğunu düşünemiyorsak, karşımızdakine de kendimize de baktığımızda da insan silüetinden başka hiç bir şey göremeyiz..
daima özümüzle var olabilmek dileğiyle...
teşekkürler,çok güzeldi..
Sevgili Sufi,
Hepimizin ortak sorunu değil mi bu???Özümüzü biliyor muyuz ki koruyabilerim?
Hayat bence bir büyük serüven,hiç bitmeyen bir sınav ve bu süre zarfında kendini bulabilene ve kendini olduğu gibi bozulmadan saklayabilene ve buna rağmen dış mihraplar tarafından zarar görmeyene bravo!!!
Sevgiyle Kal...
Bunu anlasan insanlar hayat çekilir olur zaten, ben 6 senedir reiki yapıyorum hala bu ne ayol diyenler var. Sevgiler.
Bos suficim bosss bunlar. Sen konusmussun bin kelime biz konustuk on bin. Sen birak eti kemigi cikar bagrindan kalbini, cikmis kalbimle dansetsinler orta yerde. O muzikle yeniden kurulsun dunya...
Sevgili dostlar;
Noktadan türedi ya hece koştu kelime oldu, hızlandı cümle ve yine nasıl noktaya ulaştıysa bizde nokta gibi olan o zerreden varolduktan sonra büyüdük geliştik İNSAN olduk, becerebildiysek.Evrimcilerin tatbiki resimlerini hatırlarsanız dimdik kalem gibi duran insan; ömrünün sonuna doğru bükülüp küçülüp tekrar başa dönüyor.Canlarım esas mesele dimdik ve tam ortadayken özümüzü ve nereden gelip nereye gittiğimizi ve kim olduğumuzu fehmedebilmek.Hepinize teşekkürler ve özden özlerinize sevgiler.
Yorum Gönder