İLK CANLI ÖLDÜRÜŞÜM - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

30 Eylül 2009 Çarşamba

İLK CANLI ÖLDÜRÜŞÜM


Bugün yerel bir gazetenin boş olan “sözcük yerleştirme kolonlarına” yazıyorum bu yazımı. Güzelyalı/İzmir sahilinde üst geçidin ayaklarındaki Levent cafe’de oturuyorum, denize ve Karşıyaka’ya karşıyım şu anda. Karşı kıyı sisler içindeyken, sırtımı yazdan kalma hazan güneşine dayamışım. İlla da İstanbul ya da Ankara diyenlere; 15 yıldır tartışma dahi görmediğim sevecen ve mutlu İzmir insanını nasıl anlatsam diye düşünüyorum. Sözlerime ilaveten hayvan sevgilerinden dolayı güzel İzmirlilere “hayvan maması” dağıtan hükümetten de, Evlerin köşelerine, sokak başlarına, dam ve balkonlara kuşlar kediler ve diğer mahlûkat için su ve yiyecek bırakanlardan da “Allah razı olsun” diyorum.
Yıllar önce Babam bana, sivrisinekten ufak bir sirke sineğini bir saat yakından incelediğini söylemişti.” Ancak gözle görünen bu ufacık varlık da zıplıyor, kanat çırpıyor, parmağımı uzattığımda, kendini korumak için korkuyla başka bir köşeye kaçıyor.”Demişti.

"Yaratıcının ilmine hayran oldum, onu ve beni yaratan bir, beni böyle kocaman yaratmasıyla, onu böyle küçücük yaratması arasında bir fark yok. Bizler de acıkıyoruz susuyoruz, korkuyoruz, onlar da. Belki onlar da seviyor, bizler de ama bize onları gördüğümüz yerde öldürme hakkını kim veriyor acaba?” Diye sormuştu. Bu soruyu bana yöneltmesindeki amaç; sorunun cevabını bilmemesinden değil de, belki beni eğitmekti, orası da tartışılır tabi.
Basıp geçtiğimiz yollarda bilmeden ne çok canlı öldürüyoruz da, bilerek ve isteyerek ve hatta öfkeyle ilk canlı öldürüşüm de ilk oğlumun bebeklik günlerine rastlar. Umut daha bir yaşında var yok, sabah uyandığımızda yüzünde ve kollarında gördüğüm şişliklerin beni ne hale getirdiğini varın siz tahmin edin! “Kan emici sivrisinek” diyordum. Uzun bir arayıştan sonra, vızıldamasını duyar duymaz katlanmış gazeteyi hışımla tepesine indirdim. Duvardaki çocuğumun kanına acıyordum o an, duvara pul gibi yapıştırdığım sivrisineğe hiç değil. Babamın anlattıkları çook sonra aklıma geldi. Muhasebesini yaptığımda nefsimin ve öfkemin rihter ölçeğine göre kaç şiddetinde olduğunu ancak o zaman tespit edebildim:7.7
Geçen haftalarda İstanbul’da adı geçen oğlumun evindeyim ve yağmurlar sonrası eve sığınan birkaç sinek torunumun yemeklerine konunca oğlum da sinekleri öldürme girişiminde bulundu. Önce sesimi çıkarmadım, ama ertesi gün torunumun yüzünde kollarında sivrisinekler iz bırakınca oğluma; “öldürdüğün sineklerin intikamını, sivrisinekler oğlundan aldı galiba” dedim. Oğlum boynunu bükerek; “ama Annneee!” dedi. Ben de Babama; “ama babaaa “ demiştim bir zamanlar.
Sonra da Hazreti Eyüb’ün bütün vücuduna musallat olan kurtlar geldi aklıma. Bedeninden düştükçe kurtları yerden alıp etine koyuşu geldi.”Sizin nasibiniz bendeyse yiyin” deyişi… En son da diline ve kalbine musallat olan kurtlar içinse Allah’a yakarışı geldi aklıma;
“-Allah’ım, her tarafım bitti, geride yalnız seni zikredecek dilim, fikredecek kalbim kaldı. Kalbimle seni sever ve dilimle zikrederdim. Kurtlar bunlara da hücum etti. Senin sevgin ve zikrinden ayrı kalamam, ne olur bunlardan kurtar beni.” demişti de Allah’tan ona,
“-O dil ve kalp de benimdir. Sana gelen belalar, diline ve kalbine musallat olan kurtlar da benimdir, durum bu olunca şikâyetin nedendir?” diye nida gelmişti. Bütün bunları düşününce öfkem de, nefsim de sustu işte.Şimdi merak ediyorum, "bilerek ya da bilmeyerek hiç canlı öldürmedim "diyebilen var mı aramızda?
Sevgilerimle.

Resim:www.ballerhause.com'dan alıntı.

22 yorum:

öykü dedi ki...

Oyle guzel
oyle ogretıcı bı yzı olmus kı sevgılı sufi
ben kıssadan hissemi aldım..
tsk ederım

safruhâni dedi ki...

Değerli dostum, halen yaşayan kadim kültürlerin birinci öğretisidir bu; hiçbir canlıyı öldürme, yazılarınızdan vejetaryen beslenmeyi yeğlediğiniz anlamını da çıkartıyorum.Yazınızı okuyunca çok mutlu oldum.Evde ne zaman sinek, kelebek, arı mahsur kalsa bir yere konmalarını bekleyip bardakla onları yakalar, camdan dışarı kısa ömürlerinin sınırsızlığını duyumsamaya yolcularım.
Sizin de ilginizi çekeceğini düşündüğüm et yemezlikle ilgili güzel bir animasyon linkini var; http://tinyurl.com/ye59p64
Teşekkürler

Belgin dedi ki...

Ayyy ablam sen ne ettin böyle, bizim burasi cöplerle, artiklarla calisan bir yer, hasarat desen diz boyu, simdi bu yazidan sonra onlara nasil kiyarim, offff offf:))

Uma dedi ki...

Canim dostum,
Canimi acitti yine okuduklarim. Kendi ellerimizle oldurduklerimizin yaninda, para verip oldurttuklerimizde var. Hergun yemek icin, yiyecek bunca sey varken hem de. Herkes hissetse derinden ne guzel olur.

Robin Goodfellow dedi ki...

geçtiğimiz günlerde evde akrep görmüştüm ve köpeğimin onun etrafında dört döndüğünü görünce aklım çıkmıştı. ben de o an ikilemde kalmıştım ne yapsam ne etsem diye. ama sonra onu öldürdüm çünkü beni veya etrafında dört dönen pati atmaya çalışan köpeğimi sokabilirdi. sonra ben de aynı senin gibi düşündüm. ne hakkım vardı dedim kendi kendime :(

aysema dedi ki...

Boşuna Sufi Saja olunmuyor değil mi?

Yok ben o kadarına dayanamam. Kurtçuklar kısmetini başka yerde arasın lütfen...

Hele, sivrisineklerin saldırısı altında, balkonda kitap okuma macerası yaşamıştım ki unutulur gibi değil. Onlara da güle güle!

Bu arada Güzel İZMİR'e sevgiler, İzmirlilere de...

efe dedi ki...

Eyub en sevdiğim adam...Ben de tekneye gelen her müşteriye anlatıyorum : Aldığınız midyeler,kabukların içinde canlı var,onların bizim için bir köpekten ya da bir hayvandan farkı yok lütfen alıp öldürmeyin...Hikaye güzel de sivrisinek de laf anlamıyor ki kardeşim:) Adam olan bi yerden sokar karnını doyurur çekilir köşesine..Soktuğu,şişirdiği,kaşındırdığı yetmiyomuş gibi bi de kulağımın dibinde vızıldamıyo mu yapıştırıveriyorum nağmerdi duvara ama Allah affetsin bizi ne yapalım başka..Eyub sabrı zor sabır..Allah bizi öyle sabırlarla sınamasın..Öptüm sizi

Çınar dedi ki...

Kim söyleyebilir ki? bilerek ya da bilmeden hiçbir canlıyı öldürmediğini.Ne yazık ki, insanoğlu yalnızca zarar gördüğü için değil görüntüsünden rahatsız olduğu, ya da sadece zevki için diğer canlıları öldürüyor. Kendinden başka canlıya yaşam hakkı tanımıyor insanoğlu.

Birkaç gün önce gazetede çıkan şu haberi okumuştum;

"Kasasında arı kovanı taşıyan bir kamyonet Muğla-Marmaris kara yolunun Sakartepe mevkisinde park halindeki tıra çarpmış, ortalığa saçılan kovanlardan çıkan arılar önce kazada yaralananlara ardından da onları kurtarmak isteyen çeşitli kurumlardan ekiplere saldırmıştı." Acaba arılar intikam mı aldılar diye düşünmeden edemiyorum:)

Sevgiler canım

sufi dedi ki...

Sevgili Öykü;
Hepimiz birbirimizden öyle hisseler alarak büyüyoruz ki, "iyi ki internet var" dedirtiyor insana.

Sevgili Safruhâni;
Yani saf olan ruhâni mi demek istediniz adınızı koyarken?Çok güzel bir isim olmuş.
Bilmeden öldürdüğümüz canlılardan dolayı vicdanımız ne kadar rahattır onu bilemem ama, bilerek katliam yapmamaya çalışıyoruz hepsi bu.Ya Bitkileri koparırken onlar da feryat ediyorlarsa?
Sevgilerimle.

Sevgili Belgin;
Tüm haşeratın yaratılışının bir nedeni olduğunu düşündüğünde doğanın dengesinin bozulmaması gerektiğini düşünüyorsun.Kuş gribi ile katledilen tavuklardan sonra kenelerin arttığını hatırlamak lazım.Sevgilerimle Vatan yolcum.

Sevgili Umacım;
Sadece sebze ve meyvayla beslenmek de züğürt tesellimiz gibi geliyor bana. Sevgi verdiğin çiçeklerin nasıl sağlıklı büyüdüğünü farkettiysen, ağzımıza attığımız bir tutam maydanozun da sevincini ya da feryadını duyabiliriz belki birgün.O zaman ne yaparız bilmiyorum.Sevgilerimle.

sufi dedi ki...

Sevgili Puck-robin;
Önce bloğumuza hoşgeldin demeliyim sana, sefalar getirdin.
Öldürmelerimize gelince; Biz de bir yaz Kaş'ta cafe işletirken duvardan inen el kadar akrep görmüştük de, ben onu peçeteyle almaya kalkmıştım.Sonunda kavanoz kapatıp üstüne ormana bıraktık.Senin başka çaren yokmuş canım.Sevgilerimle.

Sevgili Efe'm;
Sivrisineklerle olan iletişiminin ne kadar olağanüstü olduğunu iyi bilirim ben.Şimdi EGE'mi hedef alsalarda seni sinirlendirmekten ayrıca keyif aldıklarına da eminim.Belki de "kalıp değiştirmek" için görevli görüyorlardır seni de kulağının dibinde "kalk görevini yap karakule" diye vızıldıyorlardır!Ah hayvanların dilinden Hz. Süleyman gibi bir anlasaydık! Hıı! ne dersin?Sevgilerimle.

Sevgili Çınar;
Ben de hayvanların öc aldığına, pozitif ve negatif enerjiyi test ettiklerine inanıyorum.Geçenlerde bir arkadaşım iki senedir gitmediği Bodrum'daki yazlık evine gittiğinde gördüğü manzara şu:Evinin ahşap kepenkleriyle cam arasına kovan yapmış milyonlarca arı ve bütün evinin camlarını kaplayan saf bal.Ne yapacağını bilemiyordu, "ne olur evde ışık yakma, onları rahatsız etme" diye ona yalvardım.Sonra bir arıcıyla konuştuğunu söyledi.Sezon sonu onları kovanlara yerleştireceğini söylemiş adam. Nasıl çözümlendi "ARI kovanı ev" hikayesini bilemiyorum.Öğrenince belki blogda yazarım Sevgilerimle.

Çınar dedi ki...

Ben de çok merak ettim "arı kovanı ev i".Öğrenince yaz lütfen...

Sevgiler

Hayat dedi ki...

Öyle çok can' a can katıyor ki yazılarınız, dâim olsun dilerim.
Güzel yürekler, güzellikler hep bâki kalsınlar...
Dün çok güzel bir gündü mânevî boyutta da, görünende de...
Video çekimleri ve yazıyı yayınlayacağım inşallah ama dün çok yorulduğum için resimleri yükleyemedim bile bilgisayara..
Az sonra yüzme programım var, bugün içinde yapabilirim umarım.
Sevgilerim içten.. :))

beenmaya dedi ki...

yazıya lafım yok. her zaman ki gibi bir SUFİ yazısı olmuş...

ama şunu eklemeden geçemeyeceğim ben de illa ki İZMİR diyenlerdenim sana da söylediğim gibi :)))

Zeugma dedi ki...

Hayat ayrıntılarda gizlidir.
Ama bu kadar minik detaylara kadar inebilmeyi ve herbirinde ne manalar gizli olduğunu sayenizde hatırlıyor ya da öğreniyorum..
Teşekkürlerimi kabul buyurun..
Sevgilerimle..

Adsız dedi ki...

bitkilerin de yaşam hakkını bir kaç kez tekrarladığınızı farkettim.Genelde et yiyenlerin savunmalarından biri de bu oluyor, onların da canı var...
Et yememekle vurgulamak istediğim beslenmek için hayvanların öldürülmemesiydi.Başka bir sebepten ölen hayvanın bedeninden faydalanmamayı söylemek istemiyorum.Organlar henüz diriyken, onların yenmesi veya bağışla diğer canlılara kazandırılması veya toprağa karışması gibi her müdahaleyi anlamlı buluyorum.Yenmek için öldürülmelerine karşıyım.
Bitkilere gelince, onların yaşam döngüleri bize göre daha kısa ve farklı.Bir meyveyi düşünün, onu kopartıp almazsanız, toprağa düşecek ve yeniden döngüye girecek, tıpkı ölen bir hayvan gibi... veya bir maydonoz demetini söylüyorsunuz, o demet de eğer kesmezseniz (budamak gibi düşünün) daha gelişmiş yeni yapraklar veremeyecek.
İnsanın ot tüketerek doğanın ve otların yaşam döngüsüne zarar değil faydalı olduğunu düşünüyorum.
Yorumu dikkate aldığınız için teşekkür ederim
Mahlasım tam da ifade ettiğiniz gibi saf+ruhânî kelimelerini bütünleştirmeyle oluşturduğum bir tamlama :)
Sevgiyle kalın

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Can dost,
Özleştik dimi?
Yine güzel bir Dilek yazısı.
Karıncalara basmamaya çalışarak yürürüm, sivrisinekler eşime havale.Ama ya mutfağı böcek basarsa ne yaparız be gülüm.
Doğanın dengesini her canlının koruduğunu düşünürümde farelele birliktelik nasıldır ki acep.
Sende haklısın da!!!

sufi dedi ki...

Sevgili Hayat yani Hatice;
Senin Canın hazır olduğu için canına can katıldığını söyleyebiliyorsun.Ya Gönülleri ve gözleri kapalı olanlardan olsaydık! Hak onların da yardımcısı olsun.Sevgiler senden sana.
Sevgili Çınar;
Arı kovanlı evin resimleri geldi.Henüz arıcıklar aynen duruyor.Haberdar edeceğim sizleri de sevgilerimle.
Sevgili Beenmaya'm;
La dan da İLla-dan da, esma-dan da müsemma-dan da geçmek gerek ama ben yine de seni İzmir'de ve hatta yanıbaşımda görmek istiyorum nedense, sevgilerimle.

sufi dedi ki...

Sevgili Zeugma;
Minik detaylardan manalar çıkarmaya ve göremediğim sevgiliden mesajlar almaya çalışan, simgelerdeki gizleri çözmeye çalışan biriyim sadece işte o kadar canım.Bana katlandığınız için ben sizlere teşekkür ederim , sevgilerimle.
Sevgili Safruhani;
Benim bitkilerle ilgili tekrarım gönlümün o konuda henüz mütmain olmamasından.Ya insanın ot tüketerek doğanın ve otların yaşam döngüsüne zarar değil faydalı oluşu
Hayvanlar için de geçerliyse!İnsan bedenine girerek yaşam döngüsünde insan tarafından tekamüllerine vasıta olunuyorsa?Sevgilerimle.
Sevgili NurUm;
Farelerle yaşamak benim de pek cesaret edebildiğim bir tarz yaşantı değil ama Kaş ta cafe işletirken birinci katta minicik bir yaratıkla bir kaç kez karşılaştığımda "ne olur bana gözükme, sana her gece kapıya yiyecek bırakacağım" dedim.Bütün yaz sezonu herkes karşılaştı ben hiç görmedim kendisini.Ne zaman toparlandık çıkıyoruz beyaz fayansların üstünde bir metre ötemde durdu ve gözlerimin içine uzun uzun baktı.İnan ağlıyordu sanki.sevgilerimle.

haykırış dedi ki...

Selam,
Muhterem eşim konusu olduğunda "annen gibi bir insan yoktur bu dünyada" derdi bende abartma hanım belki daha iyileri vardır da biz göremiyoruz neticede uzaya hakim değiliz ki ne bilelim var mı yok mu diye. Lakin blogunuzu açıp bu yazınızı okuyunca bayağı bir heyecanlandım ve hiç yapmadığımı yaparak odadan odaya bağırarark "hanım gel bak işten annem" dedim. Şaka yapma dedi hayır asla değil dedim ve yanıma sandalye çekerek yazınızı okuduk. ve bitirince selam saygılarımı lütfen yazıver, "sanki annem evet annem" dedi. Boynumun borcu olmasın diye aktardım. Neden annem gibi konusu ise şöyle efendim. Annem kilolu ama kilosunu yakıştıran bir hanımefendi idi geçirdiği rahatsızlık sonucu doktorunun mutlaka zayıflaması gerektiğini yoksa acı sonuçlar yaşatacağını söylemesi üzerine. Hiç unutamıyacağımız o söylemini söyle sürdürdü; Doktor bey bu can her ne kadar bana aitse ki sizler öyle görüyorsunuz asla değil bu can Allah'a aittir dedi ben zayıflarsam peki öldüğümde yer altında ki o masum hayvancıklar neyle doyacaklar. Ben böyle iyiyim deyince Doktorun anneme yaklaşarak anneciğim elinizi öpmek istiyorum diyerek yaklaşıp ağlayarak elini öpmesini unutamadığımız gibi evinde çokca bulunan karıncalar için bize, şayet bir tane karıncaya dokunacaksanız gelmeyin evime derdi. Gittiğimizde gözümüzü yerden kaldırmadan yürüdüğümüzü aman sakın ha diyerek dikkat ettiğimizin ne denli önem arz ettiğini yazınızı okuyunca gayet iyi anladım. Ne iyi ki varsınız ne iyi ettim ki blogunuza uğradım saygıyla selamlıyorum efendim.

sufi dedi ki...

Sevgili Haykırış ve sevgili eşi;Ben de inanıyorum ki bu can bize ait değil.Ne kadar hakkın varlığı isek de BENim diyebilecek bize ait hiçbir şeye sahip değiliz.Annenizin doktora söylediği söz beni de ağlattı inanın.İnsan gibi insan olanların varlıklarının eksilmediğini bilmek UMUT etmek konusunda ne kadar haklı olduğumu da göstermiş oldu bana.Annenizin yaşını bilmiyorum ama yine de elleri öpülesi bir kadın olduğuna eminim. Aşk-ı niyazlarımı ve sevgilerimi iletirseniz sevinirim.Sizlere de eşinizle aşk ve muhabbetler dilerim.Saygılarımla.

haykırış dedi ki...

Sayın Sufi, Sizi ağlatmaya hiç hakkım yoktu ama şu an yazarken dahi ağladığımı söyleyebilirim zira canım anacığımı kaybedeli yıllar oldu fakat sanmayın ki sizin mesaj yerine ulaşmayacak bizzat ziyaret ederek kabrinde okuyacağım cümlelerinizi, hala sevildiğine, sevineceğine inancım sonsuz. annemi tanıyorum zira. Eşim ve ben sonsuz saygılarımızı iletirken, size ve şahsınızda ailenize ve tüm sevdiklerinize sağlıklar ve huzurlar diliyoruz yüce yaradandan.

sufi dedi ki...

Sevgili Haykırış;
Güzel annenizi dostuna uğurladığınızı ben de blogunuzu ziyaretimde öğrendim .Hak hepimize onun gibi bilinç ve sevgi dolu yürekle yolculuklar nasib etsin.Kurban Bayramından bir gün önce komşu evin bahçesinde bağlı bir koçla bir muhabbetim olmuştu onu size yazmadan edemeyeceğim.Başını okşayıp imrenerek" yarın dostuna gideceksin, onun yolunda kurban olacaksın, ne mutlu sana. Dosta benden de selam söyle olur mu?" demiştim.Ardımdan başını kaldırıp kaldırıp defalarca bakmıştı.Ne mutlu annenize ki ASlına kavuşmuş bizler gibi gurbet ellerde hasret çekmemekte belki de.Yine de tez gelsin dilerim, belki de gelmiştir kim bilebilir?Tüm ailenize muhabbetlerimle.