3 İnsan;
Biri âşık,
Biri arif
Biri; esrar-ı kâşif
Bilge öğretmen: ormandan bir ağaç kestirtiyor, aşığa veriyor önce. Âşık kesildiği için ağaç, kökleri söküldüğü için topraktan, üzülüyor önce. Okşuyor, seviyor, kokluyor ağacın gövdesini. Sıralıyor dizelerini;
“Ormandan gelip düştün yamacıma
Kırpıldın sen büküldün sağ yanıma
Gönlüm seninle bir düştü toprağa
Sağ mı, sayrı mısın sevdadan yana?” diyor ağaca.
Arif;
Alıyor kesilmiş ağacı, önce karar veriyor ne yapacağına. Kesiyor yontuyor rendeliyor ayırıyor parçalara. Dönüştürüyor koca ağacı insanın yararına, ihtiyacına. Kapı yapıyor pencere, kalem, kâğıt, tokmak, havan, çatal, kaşık, çubuk, çanak, çömleğe. Boyuyor döndürüyor kara tahtaya.
Arif olan anlıyor ağacın hal ahvalini. Elinde ve gönlündedir eşyanın hikmeti tarifi. Arife tarif gerekmez çünkü.
Ya esrar-ı kâşif?
Kendindedir bilir ağacın tüm sırlarını
Susar söylemez evrende sır olduğunu.
Hiç olurken hep olmuştur yok adı sanı.
Keşfetmiştir o hakkın bütün gizlerini.
Şimdi söyleyin dostlarım âşık mı, arif mi esrar-ı kâşif mi olmak daha evladır?
Bu gizemli bulmacayı çözmek, kimselere kolay değil, her daim zor olmuştur.
Resim:R.Magritte.
20 Mart 2010 Cumartesi
3 İNSAN
Gönderen sufi zaman: 09:00
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
19 yorum:
tesadüf diye birşey yoktur ya hayatta tontinim, hiç olmadık zamanda açılır bir kapı ve bilirsin ya geçmen gerektiğini ve geçerken düşünürsün ya hani, doğru yoksa yaptığın eğri mi... düşünüyorum şimdi, arif mi aşık mı yoksa esrar-ı kaşif mi bulmacanın cevabı...
iyi haftasonları... öperim kocaman.
"İki kişi birbirini severse; sevgi olur.
Biri kaçar, diğeri kovalarsa: aşk olur.
İkisi de sever lakin kavuşamazsa: efsane olur."
Güzeldir sevmek, sevilmek. Hele birde sevilen de seviyorsa seveni. Değmeyin gitsin.
"Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez" dimi.Aşk ta öyle bir şey. Ya da "ben seni seviyorsam bundan sana ne" de diyebiliriz. Efsane hakkında diyecek pek bir şeyim yok. Henüz bir efsane yaşamadım. Bu gidişle de yaşayacağımı sanmıyorum. Çünkü "Leyla'dan geçme faslındayım
Mevlayı bulma yollarında"... Hoşca ve dostca kalın
Resim de yazı da çok güzel. Resme uzun zaman bakarak düşündüm ve anladım!
Yaş büyüğüm sayın Sufi,
Doğa bana MEDYUM'luk vermiş.
Her sözü,klavyeden çıkan her kelimeyi anlıyorum.Herkezi anında çözüyorum.
Çok önemli çok ağızdan çıkan her söz,klavyeden akan her tuş.
Mutlu değilim doğanın bana verdiği bu güçten.Tanıdıcıkça herkezi beyin damarlarının içine girip ne halt olduklarını anlıyorum.Bu beni çok ama çok mutsuz yapıo.
SIMSIKI sarıldım,çokça öpüp kaçtım.
Sevgilerrr
Sufi ablacığım,
Edebali'nin torunlarıız.Yazim dedim.
Sevgilerrr
Sayın Sufi,
Sevmenin ve sevilmenin erdemliliğini bilene ne mutlu.
Hele bu karşılıksız bir sevgi ise..
Rabbim insanlarn yüreğinden sevgiyi eksik etmesin.
Sonsuz saygılarımla
Canımın içi Tontinim;
Öyle gizemli bir bulmaca sormuşsun ki;
Ağacı kestirten bir Bilge öğretmen; iş orada çatallaşıyor zaten..
Sonra da soruyorsun, âşık mı, arif mi, esrar-ı kâşif mi olmak daha evladır? diye..
Bu gizemli bulmacayı çözmek o kadar kolay olsaydı, hiç sorma zahmetine gireceğini sanmam ya..
Ama, cahil aklımla bir çözmeye uğraşayım bakalım, çözdüm dediğimin iler tutar tarafı var mı, hep beraber bir görelim..
Şimdi ben derim ki, sorulara soru ile cevap bulmaya çalışalım;
Âşık olunmadan, hiç arif olunur mu? Önce âşık olmak gerek, ilk merhalede.. Sonrasında arif olmaya çalışalım..
Ya esrar-ı kâşif olmak için ne gerektir? Öncesinde, ariflik şart değil mi ki? Yeter ki, arif olabilelim..
Her arif olan, acaba esrar-ı kâşif olabilir mi?. Her biri olamaz zannımca ama, yaklaşabilene de aşk olsun..
Zaten, esrar-ı kâşif olanı kendinden başka kim bilebilir ki?.. Zamanımıza değin, hangi esrar-ı kâşif, keşfini tam olarak ifşa etti ki? Sadece, bir kaç şifreli ipucundan başka..
Benim bu gizemli bulmacayla ilgili diyeceklerim bundan ibaret.. Daha doğrusu saçmaladıklarım mı desem daha doğru olurdu..
En iyisi, YUNUS'dan bir kaç dörtlük dizeyim buraya da, o'nun sözleri daha yakışır bu sorunun altına.. Bu gizemi çözen biri olarak..
Sevgiler bırakıyorum, kucak dolusu..
Ben bunda seyreder iken
Acep sırra erdim ahî
Bir siz dahi sizde görün
Dostu bende gördüm ahî
Bende baktım bende gördüm
Benim ile ben olanı
Bu sûrete can verenin
Kim idüğün bildim ahî
Ben isteyip buldum anı
Ol ben isem ya ben hani
Seçemezsem ondan beni
Bir kezden ol oldum ahî
(...)
Mansur idim ol zamanda
Onun için geldim bunda
Külümü göğe savurup
Ben Enel Hak oldum ahî
Ne oda yanam dağılam
Ne dara çıkam boğulam
İşim bitince yürüyem
Teferrüçe geldim ahî
(...)
Nitekim ben beni buldum
Bu oldu kim Hak'kı gördüm
Korkum onu buluncaydı
Korkudan kurtuldum ahî
Yunus kim öldürür seni
Veren alır gene canı
Bu canlara hükmedeni
Kim idüğün bildim ahî
Ne güzeldi yine, kal sevgiyle:)
"Her kim ki olursa bu sırra mazhar, dünyaya bırakır bir ölmez eser" demiş Aşık Veysel'imiz. Ben de, ödülün var, diyorum, lütfen alır mısın?
Esrar-ı kaşif olmak hepsinden zordur kanımca..
Yalnız susmayıp göstermesi lazım bir şekilde..
Zor bilmeceymiş gerçekten.
O muhteşem anlatıyla kaleme döken,
Sufice yazan ellere sağlık.
Sevgilerimle...
Evla olan ağaç olmaktır. Çünkü insan halden hale geçer. Aşık da olur Arif de Kaşif de. Ama ağaç ağaçtır tüm dünya onu değiştirmek istese de.
Merhabalar efendim,
Anlatınız ile sorunuzun dışına çıkmadan bu üç insandan hangisinin evla olduğu sorunuza ben aşık olan daha evladır diye cevap veririm.
Sebebine gelince, gerçek aşık; hem aşıktır, hem ariftir, hem de esrar-ı kaşiftir.
Allah'a emanet olun ve sağlıcakla kalın.
Yazmadan önce iyi ki diğer yorumları okumuşum.hacivat yazmış zaten diyeceğimi.
Ağaç olmak,ama öyle böyle bir ağaç değil.Aşıkları arifleri çevresine toplayabilen ,ezeli ebedi bir ağaç olabilmek.Keşke ...
Hacivat ve Sishyphos'un yorumlarına can-ı gönülden katılıyorum. Seçeneklerde ağaç olabilmek yok ama ağaç olunmadan ne aşık, ne arif ne de esrar-ı kaşif olunabilinir ki..O kadar kolay mı teslim edebilmek tüm benliğini, varlığını, canını..Kurtar beni ağaç kimliğimden deyip de razı olmak canının çok yanmasına.Sonra başarmak kesret içindeki huşuyu bulmayı. Verdiğin karar noktasında sabit kalıp isyan,şikayet etmeyip 'ama neden' diye sorgulamamak..Söylendiği kadar kolay değil uygulayabilmek.Bu üç mertebe de, ilk başta ağaç olup kesilip ,biçilip,yontulup, oyulup mutlaka bir usta elinden çıktığına göre, ağaç(Talip) olunmalı peşin.Ama hakkıyla talip.Tam olunması gereken şekliyle.. Kolu, bacağı kesildiğinde sesi çıkmayan,vay niye beni kesiyorsun diye sorgulamayan..Öyle olabilenler
zaten bir yerlere gider diye öğretilir bize. Mevlaya ulaşmaksa hedef, evla olan titrin ne önemi var?
Sevgiyle..
Haykiris beydeki odulunuz sayesinde blogunuzu kesfettigim icin cok mutluyum :)) sevgiler..
Sevgili dostlarım;
Evren;
Derviş;
Alizafer;
Ayşegül;
Haykırış;
Arzukızım;
Özlem;
Aysema;
Zeugma;
Hacivat;
RecepAltun;
Sishyphos;
Sedef;
Nilay;
3 gündür bilgisayarım sevgili torunlarım sayesinde çökmüştü onun için yorumlarınıza ancak yanıt verebiliyorum affola.
Gelelim aşık mı, arif mi, esrar-ı kâşif mi sorumuza;Ağaç mı? sorusunu Hacivat dost eklemiş sonuna. Eklemiş de iyi etmiş başka bir pencere açmış konumuza.Yüreğine sağlık o ve onun gibi düşünen ve düşündürenlere de.
Hani küçük çocukların avuçlarının içine "çevre çevre çevrecik, ortasında kuyucuk, içine bir kuzu düşmüş" der bir bir parmakları tutar kuyuya yapıştırır;" bu çekmiş, bu çıkarmış, bu pişirmiş bu yemiş, bu da mektepten gelmiş hani bana hani bana demiş!" yapardık ya, bu hikaye de böyle birşey işte. Kimi ağaç olup bitecek, kimi ağacı kesecek,kimi kesip yontup şekil verecek kimi de seyran edecek...Hamdullah Efendinin;
"Şu fenâ mülküne çok geldim gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
Rum diyarını ben irşat ettim
Horasan’dan gelen Bektaş idim ben.
Gâhi nebi gâhi veli göründüm
Gâhi uslu gâhi deli göründüm
Gehi Ahmet gahi Ali göründüm
Kimse bilmez sırrım kallâş idim ben"dediği gibi...Gördüğü her nesnede hakkın varlığını gören Yunus'un;
"Bende baktım bende gördüm
Benim ile ben olanı
Bu sûrete can verenin
Kim idüğün bildim ahî
Ben isteyip buldum anı
Ol ben isem ya ben hani?
Seçemezsem ondan beni
Bir kezden ol oldum" dediği gibi; olup da beş parmağı taşıyan kol olmak önemli herhalde.Hepinize kucak dolusu sevgilerimle.
Leyla'ya sormuşlar. Sen mi Mecnun'u daha çok sevdin O'mu seni daha çok sevdi" diye. Tabii ki ben daha çok sevdim demiş. Sırdır ki gizli gerektir sevgilinin adını dile düşürmek hakikatte ayıptır diye eklemiş. O aşkımızı ona buna, kurda kuşa anlattı, ben onun sevgisini hep içimde büyüttüm, büyüttüm, büyüttüm demiş.İşte bu benim onu daha çok sevdiğime delildir. Ağaç olmak zordur ama o ağacı diken, ona emek veren sevgi veren biri olmasa ağaç büyür yeşerir gelişir mi?
Nazım Ustadan bir alıntı ile son vereyim yorumuma. " YAŞAMAK; Bir Ağaç Gibi, Tek ve Hür. Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine.."
Derviş kardeş;
Nasrettin hocanın dediği gibi; "sen de haklısın!"
Hoca bir gün fırın yapmak istemiş; biri "a hocam ağzı butarafa olursa fırın yanmaz demiş" Hoca doğru söylüyorsun deyip ağzını öbür tarafa çevirmiş.Başka komşusu "a! hocam ağzı burda olursa baca tütmez demiş,"Her gelen başka bir fikir verince hoca fırının altına dönen bir kaide koymuş ve önerilerden kurtulmuş
Teşekkürler dost sevgilerimle.
Ne zaman içim sıkılsa bu siteye geliyorum... Huzur aramazken, huzuru bulup seviniyorum. Bugün sadece teşekkür etmek istedim. Sevgiyle kal.
Yorum Gönder