SİZİN HİÇ UÇURTMANIZ OLDU MU? - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

29 Nisan 2010 Perşembe

SİZİN HİÇ UÇURTMANIZ OLDU MU?

Sizin hiç uçurtmanız oldu mu? Upuzun ipini heyecanla salıverip boşluğa, koşturdunuz mu peşinden özgürce?...Arkanıza değil, havaya baka baka koşmak nasıl zevkli bileniniz var mı?...
Bütün çocukluğunu, hatta tatillerini bile büyük şehirlerde geçiren bir çocuktum ben. Ve herşey bir kurala dayalıydı hayatımda. Etrafımda gördüğüm herşey olabildiğince düzenliydi. Aynaların üzerinde "kıyafetini düzelt" elektrik düğmelerinin üzerindeyse "lüzumsuz ise söndür" yazılıydı hep. Okulda, evde, dışarıda devamlı emir, sürekli disiplin.
İçindeki çocukluk enerjisini sadece bazı hafta sonları gittiği piknik alanlarında atmaya çalışan, onun dışında istediği zaman dışarıda hoplayıp zıplayamayan, ip atlayamayan, yola kaçar korkusuyla top oynayamayan ve uçurtma uçuramayan bir çocuk işte. Kalabalıklarda yaşayan bütün çocuklar gibi.

Bize bir şey olmasından deli gibi korkan annelerimizin klasikleri, kulaklarımıza, kimilerinin içine işlemiş sözleri...
Kenardan kenardan git. Araba geliyo dur! Koşma!...
Tanımadığın kişilerden hiçbir şey alma...
Tanımadıklarınla sakın konuşma...vs
Bir yanı ne kadar çocuksa korkusuz, gözü pek, dünyası toz pembe, diğer bir yanı da hırsızdan, yabancıdan, trafikten, ondan, bundan korkan kocaman bir yetişkin sürüsü...
Büyük büyük şehirlerin, olumsuz düşüncelerin minicik bedenlere yüklediği büyük büyük korkular....
İşte böyle büyüdük biz. "Biz" yani büyük şehirlerde yaşayan bütün çocuklar. Halbuki o zamanlar bu zamana göre nasıl da kolaymış, güzelmiş. Ah bilselerdi de azıcık rahat bıraksalardı bizi...
Geçen gün, belkide ilk bakışta varoş semti diye adlandırdığımız bir semtten geçerken arabayla, kafamı gayri ihtiyari kaldırıp gökyüzüne baktım. Abartmıyorum aynı anda yüzlerce uçurtma birden salınıyordu mutlu çocukların ellerinden. Aaaa dedim "uçurtma şenliği var galiba, ne güzel"...Hani şu yılda bir kere yapılanlardan. Kendi çocukluğumu düşündürdü işte bana o uçurtmalar.
Dönüş yolunda hala rengarenkti gökyüzü aradan saatler geçmesine rağmen. 15 gün sonra bi daha, bi daha. Anladım ki hergün uçurtma şenliği vardı oralarda. Düşünsenize ne büyük mutluluk...
Belki ayağında doğru dürüst ayakkabıları yoktu, belki de karınları gurulduyordu. Yada hiç biri değil, şefkati özlüyorlardı. Onlarca arabaları, bebekleri, legoları, müzikli oyuncakları yoktu. Bence isteyen de yoktu zaten. Onlar bir çocuk için en eğlenceli şeylerden birini yapıyorlardı ve çok mutluydular. Dilediğince koşturabilmek uçurtmanın peşinden.
Ömrü hayatında toplasan 5 kere uçurtma uçuran biri olarak hemen bizim çocuklarımızı düşündüm.
Hangisi sokakta misket oynayabiliyordu, hangisi bir elinde uçurtması, diğer elinde domatesi mutlu olabiliyordu, Hangisi araba çarpar korkusu olmadan köşedeki marketten ekmek alıp gelebiliyordu. Tanıdık, tanımadık herkese gülebilenleri, paylaşabilenleri hangileriydi. Hangisi daha çok güveniyordu kendisine, hangisi daha cesur daha emindi kendinden. Hangisi tanıyordu hayatı bütün acımasızlığıyla.
Tabii ki onlar...
Herkesin birbirini tanıdığı, evde pişenin dağıtıldığı, sokakta gezen yabancının hemen göze çarptığı, belkide kapıların açık bırakıldığı mahalle arası çocukları...
Ne kadar mutluydular gözlerinden okudum ben. Benim içinde her şey pespembe oluverdi onlara bakınca... Çok masum, çok güzellerdi...
İçimden geçirdim sonra. Öyle yada böyle hepsinin sonu aynı olmayacak mıydı sanki...
Güzel gülümsemelerini unutturacak, aydınlık dünyalarını karartacak, kocaman ve gerçek bir bulut gelecekti tam tepelerine biliyordum. Çok fazla zamanları da yoktu ayrıca.
Bütün çocukları can evinden vuran, kaçışı olmayan o kabus...Gelip bulacaktı hepsini daha önce bizi, hepimizi bulduğu gibi...
Fakirliğin, açlığın, parasızlığın, sevgisizliğin, evin akan damının, olmayan camının, karnedeki zayıfın, ağırlığını bindirecekti üzerlerine o. Hayalleri suya düşürecek, o gün uçan uçurtmaları dolap üstlerine istifletip, yerini unutturacak, daima zorlayacak ve asla eski günlere dönmelerine izin vermeyecekti. O çocukların en büyük düşmanıydı. Vuracaktı hepsini. Keşke engel olunabilseydi...
Keşke o harika çocuklar, acımasız "BÜYÜMEK" le tanışmayabilselerdi...

Sevgilerimle Ela...
Resim:images.com'dan.

16 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Çok güzel bir yazı. Hepimizi çocukluğumuza götürecek.
Pazarda terlikçilik yapan İbrahim Amca yapmıştı ilk uçurtmamı, kocaman, saçaklı... Sahtesi yoktu hiç bir şeyin, insanın, sabunun,yağın, tuzun...

öykü dedi ki...

Gunaydın Ela

Aylardan mayıs ucutma senlıklerı zamanı

cok guzel bı yazı olmuıs
sevgılerımle..

bilge dedi ki...

o kadar özgür bir çocukluğum olduki babamın görevi nedeniyle hep ilçelerde bulunduk kocaman bahçeli evlerde yaşadım sokaklarda oynadım.bisikletle tüm ilçe sokakları bizimdi korkusuz şimdi çocuklara bakıyorum akvaryumdaki balıklar gibi pencereden seyrediyorlar dış dünyayı, biz kirlettik yaşayacakları dünyayı biz korkuları saldık o küçücük beyinlerine, ben güneydoğu illerinde çalışırken çocuklarım lojmanlarda büyüdü gayet özgürce oynadılar bisiklete bindiler ve izmire geldiğimde oğlum 10 yaşındaydı ve caddede de karşıdan karşıya geçmeye korkuyordu bu da acı bir şeydi benim için her şeyin bir bedeli oluyor..güzel bir yazıydı sevgili sufi..sevgilerimle..

beenmaya dedi ki...

hele son günlerde yurdun dört bir yanında çocuklarımıza yaşatılanları düşününce nasıl içim cız ederek okudum yazını bir bilsen...

DERVİŞ dedi ki...

Benim çocukluğumda para ile alınmış herhangi bir oyuncağım olmadı desem yeridir. Çok oyuncağımız vardı ama hiç birisini para ile almazdık. Çok nadiren 8-10 çocuk aramızda para toplar bir plastik top alırdık. Daha ilk maçımızın ilk dakikalarında gider bir dikene çarpar ve havası inerdi ama biz yinede günlerce o inik topla maçlar yapardık. Uçurtmamızı tahtalardan ve gazete kağıdından yada naylondan kendimiz yapardık. Günebakan çiçeğinin kurumuş saplarından araba yapardık. Patatesten teker takardık. Bazen bir dere kenarındaki çamuru alır çeşit çeşit oyuncak arabalar yapardık. Uzun bir dalı at niyetine kullanır her yere dört nala giderdik. Taze bir ağaç dalından pense, kontrol kalemi, tornavida, kaynak makinesi çekiç yapar tamirciliğimizi sınardık. Eski bir kovanın dibini söküp bir tahtaya çiviler basket potası yapardık. Dedelerimizin bastonları ile çim hokeyi oynardık. Bulduğumuz iki direğe, duvara ya da ağaca bir ip gerer voleybol sahası kurardık. Dört koca taştan iki kale yapar mahalleler arası turnuva düzenlerdik. Kırık testi parçalarından sekiz taş seçip “dalya” oynardık. Saklambaç oyunumuza büyüklerimizi de katardık. Bir oyundan sıkılınca diğerine başlardık. Yorulunca bir araya toplanırdık. Açıkınca hepimiz birimizin evine gider karnımızı doyururduk. Hiç birimizin annesi de “hazırlığı yok ne yedireceğim ben şimdi” demez kaşla göz arasında bir sofra kuruverirdi. Öğleyin eve gelmezsek sokak soka aramaya çıkan olmazdı. Bir yerde karnını doyurmuşlar oyunlarına kaldıkları yerden devam ediyorlardır denilirdi. Hemen hemen hiç kavga çıkmazdı, çıkarsa da hemen barışılırdı. Kimse kimseyi küçümsemez oyun dışında bırakmazdı. Herkesin yanında tek başına yiyecek bir şey yenmez içilecek bir şey içilmezdi. Ya herkese ikram edilir ya da herkese yetmeyecekse hiç ortaya çıkarılmazdı. Kendi aramızda piknikler düzenlerdik. Herkes evinde ne bulursa getirir kimse hileye kaçmazdı. Evinde bir şey olmayan da aynı pikniğe katılır ve hiçbir şey sezdirilmezdi. Babamız bize bir şey alırsa aynısından arkadaşlarımıza da alırdı. Birimizin bisikleti hepimizin bisikletiydi. Birimizin derdi hepimizi gererdi. Hiçbir eşyamız kaybolmaz çalınmazdı. Evde birisi varsa kapısı asla kilitlenmez, evde kimse yoksa da kilitlendikten sonra anahtar kapının yanındaki taşın altına konurdu. Bizden büyük herkese saygılı davranılırdı. Büyükler de bizi her zaman sever hal hatır sorardı. Başımıza bir şey gelirse önce komşularımız koşardı. Bütün bunlar yapılırken para hiç konuşulmazdı.

Hüzünlendim yine. Çocukluğumu düşününce ne güzel bir çocukluk yaşamışım dedim. Teşekkürler Sufi.

Ela'dan Mektuplar dedi ki...

Sevgili
@alizafersapci;
Benim ilk uçurtmamı da karşı komşumuzla beraber babam yapmıştı. Sarı ve kırmızıydı. Uzuuun kuyruyu vardı. Şimdi hatırladım. O uçurtma bitene kadar beklemek bana ne zor gelmişti.
O zaman herşeyin ne kadar doğal olduğunu şimdi anlamamız ne acı dimi ve ne çok geç...
Çok teşekkür ederim. Sevgiler...

@Öykü;
Günaydın canım :)
Mayıs ayı bizim için zaten bayram ayı. Oğlumuz 2 yaşını bitirecek annesi 30'unu:) bide babamız askerden dönecek. E bide bunlara uçurtmalar eşlik ederse biz her şeye rağmen bin kere şükretmeyiz de ne yaparız dimi:) Nice nice şenliklere inşallah. Uçurtmaları hiiiiç kaldırmadan...
Sağolasın. Sevgiyle kal...

Ela'dan Mektuplar dedi ki...

Sevgili;

@bilge,
Senin adına çoook sevindim inan. Ne kadar şanlıymışsın. Bunun farkında olan bir anne olarak çocuklarına da, gerekli şartlar oluşunca tabii, gerekli imkanları sunmak için elinden geleni yapacağını da hissettim. Lojmanlarda büyüyen bir çocuk olarak oraların düzenine alıştıktan sonra dışarı da herşeyin korkutucu olduğunu yaşayanlardanım. Ne yapalım güzel çocuklarına bundan sonrasında bahçeli evlerde belki küçük ilçelerde dilediklerince oynayabilecekleri mekanlar diliyorum.
Sevgiler...


@mayacım,
ahhh ahhh o konulara hiç girmek istemedim ama aynı senin gibi düşünmeden tek bir günüm de geçmiyor. "İnsan olmaktan utanmak" dedikleri bu olsa gerek hayatım. Teşekkür ediyor ve öpüyorum...

ruhumun pusulası dedi ki...

Eskinin hep özlenen o masum, içten, hatta herkesin olduğu gibi göründüğü fazlasına ihtiyaç duymadığı zamanlarda olmasak da biz de kızımla baharı muhakkak karşılarız "tombi" ile. Tombi kızımın kırmızı balık gözlü uçurtması ve o zevki anlatamam saatlerce koşmaktan uçurup düşürmekten sonra tekrar havalandırmaya çalışmaktan yorgun düşeriz. İnsanın çocukluğunu unutmaması gerek... Onu kendime uyduracağıma ben kızıma uyuyorum böylesi çoğu zaman daha eğlenceli

aysegul dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
aysegul dedi ki...

Ayy eveet yaa ucurtmanın
zevkını cok ama cok ııı
bılırım ela ablacık.
Babişkocuğum Paris'ten
kocaaman bı ucurtma
getırmıstı. Hafta sonları
gebze'dekı cıftlıgımıze gıtıgımızde soforumuze ucurturdum.Sofor amcacıkın
ısı varsa babıskocugum
koylu cocuklarına para
verır,onlar ucururdu.ben seyrederdım,ustumde
kırlenmezdı. cok ama cok duygulandım.

Sevgılerrr

Unknown dedi ki...

İşin gerçeği uçurtmak için gerekli bir alan da yok, yoksa yapması ve süzüldüğünü görmek oldukça keyiflidir.

bilge dedi ki...

sevgili sufi güzel dileklerin için teşekkür ederim benim kızım ve oğlum oyun yaşını çoktan geçtiler kızım üniverste mezunu oğlum 2. ci üniverstesini bitirmek üzere inşallah torunlar güzel günler görür sevgiler...

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Uçurmayanımız var mıdır acaba dost
Sufi .. Sevgilerimle

Elifin Terazisi dedi ki...

Güzel yazı, sevgiler:)

buraneros dedi ki...

Çok uçurtma yapmış, uçurmuş, hala da çocuklarla birlikte uçuran... ve şahane bir mahallede büyümüş bir çocuk olarak yazının özlem duyuran yanıyla pek ilgilenmedim. Çünkü yaşamımda hep vardı ve hala var. Tüm bunlara rağmen yazıyı soluksuz okudum. Anlatım ve dokunduğu yerler tek kelimeyle enfesti.

Zeugma dedi ki...

Harika bir yazı..
Çok duygusal ve derin..

Çocukluğumda en sevdiğim şeydi uçurtma uçurmak.Şimdi bile fırsatını bulsam yapabilirim saatlerce..
Müthiş bir özgürlük duygusu ve mutluluk kaynağıdır..

Teşekkürler bu güzel yazı için sevgili Ela..
Sevgilerimle...