EFSUN MELEĞİN KELEBEK KANATLARI - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

14 Haziran 2010 Pazartesi

EFSUN MELEĞİN KELEBEK KANATLARI

Efsun meleğin kelebek kanatları, elbiselerinin sırtına iki delik açmasını gerektiriyordu.Onları elbiselerinin içine sakladığında da tüyleri dökülüyor, cıscıplak kalıyordu kanatçıkları.Herşeyi denedi olmadı... İki kanat ucunu sırtında bağlattığı bile oldu. Ne çare selamlaşıp kucaklaştığı insanlar dostları da olsa, meraklı ve endişeli bakışlarına cevap yetiştirmekte hep zorlanıyordu. Sonunda "yiğidin malı meydanda gerek" deyip bu çözümü buldu, onları aşikare çıkarmaktan başka çaresi kalmamıştı. "İyi ki bir de kuyruğum yok, yoksa onu nasıl giydirip saklardım ayıplayan gözlerden!" diye de şükrediyordu Allah'ına."Bu kanatlarla bile otobüse binmekte, oturduğum koltuğa şöyle sırtımı huzurla yaslamakta, yatağımda uyumakta bunca zorluklara katlanırken; gel sen kuyruğa sahip çık!!"Olacak iş değildi... Pantalon giyemezsin,

nekadar kabarık etek giysen de arkanda bir kabarıklık, eteğe delik açsan, kuyruğa kılıf örsen, koluna çanta gibi taksan, ucuna kurdela bağlasan, değişik değişik altın pırlanta tasmalar taksan çaresiz kuyruk kuyruktu işte..."Fare sıçan deliğine sığmamış bir de kuyruğuna kabak bağlamış" derlerdi insana sonra. Bir kez daha şükretti kuyruğu olmadığına.Kuyruk sokumu kemiği vardı ama Allah'tan ki kuyruğu yoktu. Bu kanatlarla idare edecekti, haline şükredecekti... Sonra cazip bir görüntü veriyordu kanatları ona..Hele bir güneş vurmaya görsün? Arkadan önden alımlı bir peri gibi hissedebiliyordu kendini o zaman."Uçmak mı dediniz?" Yok yoook, o da sadece rüyalarında uçuyordu herkes gibi. Çok denedi ama, bir-iki santim yerden havalanıp her seferinde öne doğru seyirtip, dizlerinin üzerine düşmesine engel olamamıştı bir türlü.Sonunda uçmaktan o da vazgeçti...
İlkokulda bir müsamerede sevgili Nigar öğretmeni onu "iki melek" oyununda başrolde oynatmıştı. Yaşlı meleği O, genç meleği de Simya ismindeki arkadaşı oynayacaktı. Ailesinin dükkan dükkan dolaşıp, sırtına takmak için oyuncak kanatlar aramalarına gerek kalmamıştı. Onun kanatları güneş gibi gerçekti.Simya'nın annesi ise, oyuncakçı dükkanının birinden bulmuştu rol arkadaşının pembe kanatlarını.
Oyun: 2 Perdelikti.
1. perdede 2 melek: karanlık gecede, muhteşem bir binada zengin bir ailenin yanında bir gececik geçirmek zorunda kalıyorlar. Küçük melek Simya aç açık uykuya daldığında; Efsun melek soğuk kiler odasında duvardaki oyuğu, içinde altınlar olduğu için ustaca kapatıyordu.
2. Perdede 2 melek 2.gece aynı köyün fakir bir ailesinde misafir kalıyorlar aile o kadar misafirperver ki; onlara yemek yedirip en rahat köşelerinde bembeyaz çarşaflarda yatırıyordu onları. Sabah uyandıklarında ev sahibinin ineği ahırda ölü bulunuyordu.İneğin ölüşü üzerine, küçük melek isyan ediyordu büyük meleğe; "Hayır, bu güzel insanlara bunu yapamazsın. Dün gece o kötü insanlara iyiliği yapan da sendin. Bu gece bu iyi insanlara bu kötülüğü yapan da sensin" diye feryadediyor, Efsun meleği ağlayarak tartaklıyordu. Efsun melek de ona; "sakinleş, sana gerçeği anlatacağım" diyordu,"önce sakinleş biraz."
"1:O bizi aç ve soğukta yatıran insanların duvarını onardım. Evet, çünkü delikten içeri baktığımda gördüm, içinde hazine vardı. O zalim evsahipleri altınları görüp daha zalim olmasınlar diye duvarı örüp onları gözlerden sakladım."
"2: 2. gece sen uyuduğunda eve Azrail geldi. Niye geldin?" diye sorduğumda; "Evin hanımının bu gece canını alacağım!" dedi bana. "Ne kadar dil döktüm bir bilsen! sonunda "evin hanımının canına karşılık öyleyse başka bir can isterim!" deyince Azrail, ben de çaresiz; Ahırdaki ineğin canını al öyleyse" dedim ona, " kötü mü ettim?"
Simya melek o sıra ağlayarak efsun meleğin ayaklarına kapandı... "Beni affet seni suçladığım için. Demek ki her yaptığının bir hikmeti varmış, her yaşanılanda da bir hayır" dedi ve PERDE: yavaşşça kapandı...

O gece küçük ellerin ve ailelerin alkışlarından salon çınlamış ve öğretmenleri Nigar hanım ve başöğretmenleri gözyaşlarıyla onları tebrik etmişlerdi.Ne güzeldi o günler...
Aradan yıllar geçti oynadıkları oyuna benzer Hızırla Peygamber Musa'nın hikayesine rastladı kitabın birinde. İşte o an "çocukluğunda gerçekten kanatları olduğuna inanmasının, aynalara her baktığında ve arkadaşlarının ona "sen bir meleksin!" demesinin de bir nedeni olduğunu anladı."İyi ki kendimi kuyruklu hayal etmemişim" diye de Allah'ına birkez daha şükretti, bu masal da burada bittiii.
Sevgilerimle.

Resim:Maggie Taylor

13 yorum:

Efsa dedi ki...

Dilek Abla, yazıdan bağımsız bir yorum olacak ama dün rüyamda seni gördüm, Hayra çıkar umarım. Eşinle ve seni seven bir sürü insanla birlikte evinizin yatak odasındaydık. Sen ölmüştün ama cesedin kayıptı, sonradan bulundu. En son mesajı bana atmıştın. ve msajda bunun sorumlusu olduğu insanlardan bahsediyordun. İyisin değil mi?

sufi dedi ki...

Can Efsam;
Bu rüyana karşılık sana mesajım "acıların defterini kapatıp kızın ve seni seven sevdiğinle ömür geçirmeni" dilemek olabilir ancak.Hayatın mutluluklara gebe olsun inşaallah sevgilerimle.

ali zafer sapci dedi ki...

Selamlar,teşekkürler. düşündürdünüz, duygulandırdınız.

gülsen VAROL dedi ki...

Hah hah haaaayyy. nefis bir yazı Dileğim... ama bil ki bana neler ettin??? beni alıp o rum kilisesinden bozma evimize götürdün .. çocukluğumun geçtiği.. ve kendimin ne zaman istesem hep görünmez olduğumu düşünüp yaptıklarımı hatırlattın!!
Sen çok yaşa Sufi'm..

sadeceselin dedi ki...

çok güzel bir masaldı Dileğim, sayende masallara inanmaya başlıyorum. Yoksa yeniden çocuk mu olacağım. O zaman yaşasın diye çığlık atmalıyım :) Kocaman sevgiler

aysema dedi ki...

Böyle güzel masallara ne çok ihtiyacımız var. Senin anlatımınla da bir başka oluyor Sufi'm.

Efsa'nın rüyasına yorum olur mu bilmem. Rüyada öldüğü görülen kişinin ömrü uzarmış. Sağlıkla, mutlulukla nice yeni yazılarda buluşmak dileğiyle sevgilerimi gönderiyorum.

sufi dedi ki...

Sevgili alizafer;
Ne mutlu bana düşündürüp duygulandırabildiysem sizleri.Sevgilerimle.
Sevgili Gülsen;
O gülüşünü severim ben! Ne kadar safmışız ki görünmez olmayı, uçabileceğimizi, kanatlarımızın çıkabileceğini düşünebiliyor, kuyruğumuz olsaydı nasıl başa çıkardık gibi çocukça endişeler duyabiliyorduk demek ki o zamanlar.Ben görünmez bir fanus çizip arkadaşlarımın üstüne "seni bunun içine kitliyorum artık görünmez oldun" diyordum birde.Seninle aynı sokakta olsaydık sen beni görünmez yapardın ne güzel oyunlar oynardık değil mi?Sevgilerimle.

sufi dedi ki...

Sevgili Galadriel Ar Feiniel;
Gerçeklerin acımasızlığındansa yeni yeni masallar söyleyelim biz bize.Ben hala o çocukluk hayallerime inanıyorum iyi de yapıyorum bence.İnsana ümit veriyor çünkü sevgilerimle.
Sevgili Aysema'm;
Birilerine kötü bir söz söylersem annem (yaşasaydı)ağzıma kırmızı biber sürer diye susup söylemiyorum ama yine de bu alemde ve duyduğum haberlerde ölüp başka bir alemde doğmak istiyorum zaman zaman doğrusu.Onun için de masallar yazmak içimi açıyor, sevgilerimle.

Esin Bozdemir dedi ki...

Öylesine güzel anlatıyorsun ki tüm masalları, öyküleri, efsaneleri...nerdeyse gerçek miş gibi algılayacağım hepsini..

çocukluk hayallerimiz, duygularımız nasıl iyi geliyor değil mi! bende çoğu zaman öyle çocuk hissederim ki kendimi, en çok en çok da kendi mabedimde:)

güzel ömürlerin olsun sufim, hep sağlık ve sevgiyle, sevdiklerinle birlikte...

aysema dedi ki...

Sevgili Sufi,
Rahmetli annem, hiç sürmedi, ama hep söyledi. "Ağzınıza kırmızı biber sürerim." diye. Birden çok özledim yine...
Sanırım toplumca suskunluğumuzun bir nedeni de "sus,kırmızı biber sürerim yoksa" mı? Eskiden özellikle kızların susanı makbüldü hatırladın mı?
Sevgiler.

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Her zaman ki açık yürekliliğinle, dobraca yazmışsın Sevgili Dilek . Kimseden çekinmeden, kimsenin çocukluk hayallerimize dokunmasına izin vermeden, kaç yaşına gelirsek gelelim içimizde ki çocuğu ve hayallerimizin ölmesine izin vermeden capcanlı koruyalım dostum. Dostlukla...

sufi dedi ki...

Sevgili Esmir;
Zaten anlattıklarımın çoğu gerçek, ama hayalleri de gerçekmiş gibi yazınca ben bile sonunu merak edip susuyorum. Çünkü küçükken oynadığımız oyunlardı bunlar.Kuyruğumuz çıkarsa ne yaparız? Hepimiz bir çare düşünürdü.
Güzel duaların için teşekkür ederim canım, senin de mebedin apaydınlık olsun, sevgilerimle.
Sevgili Aysema;
"ağzına kırmızı biber sürerim" sözünü hep duyduk da hiç kötü söz söylemedik ki, nasıl bir şey ağıza kırmızı biber sürmek bilelim.Çocuğun birine diğer bir arkadaş bir kelime söylemişti.Şimdi söylememde mahzur yok."bok" demişti.(çünkü şuanda ailenin neredeyse en büyüğü benim)Babam da duymuş "kızım ne dedi o çocuk" diye sordu bana.Meğer amacı beni denemekmiş sonra öğrendim.O sözü söylememek için nasıl kıvrandım sana anlatamam.Sonunda kodladım utana sıkıla b...o...k diye.Yine anlamamış gibi yaptı babam, sonra da teşekkür etmişti bana.Evet canım biz susmaya kodlanmışız .Kaka sözler ağzımıza yakışmıyor hala. sevgilerimle.
Sevgili Jivago;
Dönüşe geçtik ya, belki de ondandır bu açık yürekli ve dobra oluşumuz.Başlangıç gelişme ve sonuç üçleminde gelişme kısmımıza bir çizik atıyoruz (acılar, mücadeleler,keder ve sıkıntılar kısmına)çocukluğumuz başkaldırıyor birden nasılsa. Teşekkürler ve sevgilerimle.

Ela'dan Mektuplar dedi ki...

Tamam artık hadi başla masal kitabını yazmayaa hadi hadiiiii:)) Mahrum bırakma "tontini masallarına hayran" kitleni:))