Lise yıllarımda kiminin hatıra defteri dediği benimse adına;"Beni Yaratanlar" taktığım bir defterim vardı.İlk sayfasını birinci ve en önemli en vazgeçilmez ilk yaratıcıma atfetmişim. 16 yaşının o masumluğunda demişim ki; "İlk yaratıcım: ey yüce Tanrı:"
"Sen beni yaratırken insanoğluna şöyle dedin sanıyorum; Alın size emanet ediyorum, yedirin, büyütün, terbiye verin, okutun...Seni küçükken sakallı bir dede olarak tasavvur ettim.Seni öylece sevdim..Fakat sonra seni tanımak için muammaları(o zamanlar sırlara denirdi) çözmeye kalkışmadım. Sen çocuklarla beraber oynuyor, bulutların içinde yürüyor, şimşeklerle kollarını bize uzatıyor ve yağmurlarla bize iniyorsun...Sen çiçeklerle yüzümüze gülümsüyor sonra yükseliyor ağaçlarla ellerini bize sallıyorsun. Yüce TANRI yalnız sana inanıyorum..."diye yazmışım.Sonraki sayfada kendimi tanımlamış;
" Kayısı çiçeklerinin, gelinciklerin tomurcuklarının açıldığı zamanlarda bu yaşama gözlerimi açtığımı, rasyonalistlerin dediği gibi doğuştan bilgili olmadığımı beni yontup şekil verenlerin beni yaratanlar olduğunu, onlara çok şey borçlu olduğumu falan yazmışım.Daha sonraki sayfalar sırasıyla Anneme ithafen, babama ve değer verdiğim sevdiğim kişilere ayrılmış sırasıyla.Önce ben onların bana kattıkları değerleri dilim döndüğünce ifade etmiş, şükranlarımı sunmuşum. Daha sonraki sayfaları onların benim hakkımdaki fikir ve düşüncelerine öğütlerine ayırmışım...Çocukluk işte...
Çok sevdiğim edebiyat hocam 70 yaşındaki Osman Ocak'a da o defterimde bir sayfa ayırmışım."İnancından, sevgisinden ve ahlakından bizlere tohum eken, aklımızın evine değil de aklımızın fecrine bizi ulaştıran sevgili Hocama" diye başlamışım sözlerime. O da bana muhteşem elyazısıyla "seni bir mihenge vursam değerine değer biçemem.Hamid'in Makber adındaki kitabının önsözünde bir cümle var; bu acz bir feryad koparır, yahut pek karanlık bir şey söyler, yahut hiç bir şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer, bunlar şiirdir. İşte ben de bu çeşit bir şiir yazdım senin için.Bahtiyar, mes'ut ol kızım." demiş. Müzik hocalarım İnci Dİnçer ve Mahir Dinçer'e ayırdığım sayfalara ise; "hayatıma ruh katanlar 1-2"diye başlık atıp takdir ve teşekkürlerimi sunmuşum. İnci Dinçer'in ortaokuldaki ilk büyük konserinin hatırası karanfili hala benim için yazdığı sayfaya yapışık durmakta... Sanat tarihi hocam Kaya Özsezgin'e ayırdığım sayfayı; "Bize biraz-larla yetinmemeyi, dolu-dizgin yaşamak gerektiğini öğreten hocam"a diye ithaf etmişim.Ve bunun gibi daha nice yaratıcım cap-canlı o sayfalardan hala bana bakıyor.O sayfalarda olmayıp da hafızamın sayfalarından apaçık gülümseyenlere de, internet aleminde beni okuyup yorum bırakan, yol gösteren, benim sayfalarına gidip çok şeyler öğrendiğim sizlere de şükranlarımı borç bilirim.
Geçenlerde Mihenk taşını merak edip, görmek isteyişim beni selin kuyumculuğa kadar götürdü. Gördüm ki mihenk taşı kara bir taşmış... Ama altının gümüşün bile değerini ayarını biçecek kadar,hakikati ve kıymeti insanın gözüne sokacak kadar yetenekli ve sihirli bir taş...16 yaşımda Edebiyat hocamın "seni bir mihenge vursam" sözü bakın beni nerelere getirdi ve yarım asra yakın bir zaman sonra o taşla tanışmama sebep oldu çok şükür.
Hepinize sevgilerimle.
13 Temmuz 2010 Salı
SENİ BİR MİHENGE VURSAM
Gönderen sufi zaman: 09:00
Etiketler: DİLEK'ten mektuplar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Bu güzel yazının üzerine ne söylesem eksik kalır sevgili sufim...İyi ki, yaradan seni yaratmış!Ne güzel öğretiler almışsın hayatına dokunan her şeyden!ve ne güzel dağıtıyorsun sana verileni güzel yüreğinle...Bak mihenk taşının kerametini de sayende öğrenmiş oldum.Teşekkür ederim...
Sevgilerimle Sufim...
Ne güzel demiş... ve çok doğru demiş bence.
Orta okuldayken fen bilgisi yazılısının sonuçları açıklanıyordu. Ben o sınava çok çalışmıştım ama 2 soruyu yanlış yaptığımı sınav sonrası kontrollerimde anlamıştım. Neyse sonuç açıklanıyor ve ben 75 alırım diye düşünüyordum. Hocam birden adımı okuyup "100" demesinmi. :) Bir yanlışlık olduğu kesindi. Hemen yanına gittim "öğretmenim" dedim. "2 soruyu yanlış yapmıştım ben bir daha bakar mısınız kağıdıma" "hayır" dedi öğretmenim "yanlışlık yok" evet gerçek notun 70 sınav ama ben 100 verdim sana"
Haydaaaaaa:)
Devam etti sonra "O kadar güzel bir yazıyla yazmış ve özen göstermişsin ki kağıdına ayrıca teşekkür ederim sana, yazısı güzel ve özenli olanın karakteri de güzel olur"
Kendisi bu sözleriyle neler kattı bana bilmez belki de...
Hala yazı yazarken kendisini düşünür eğer biraz yamuk yumuk yazmaya başladıysam düzeltirim kendimi. Hocama saygımdan. O 30 puan benim için kocaman bir dersti işte. Bende sayende o günü tekrar hatırladım canımcım.
Bütün güzel yürekli, eğitme, öğretme aşkıyla yanan öğretmenlere selam olsun...
Tabii sayende...
Sevgiler...
bodrum ınternet cafeden meyabaa.
üff yaa harrıkka ogutler ama..
sevgılerrr..:))
Sevgili Esmir;
Ben o ifadeyi duyduktan 45 sene sonra ne olduğunu öğrendim.Kurt kocayınca eski defterler çıktı işte ortaya canım, sevgilerimle.
Sevgili Ela;
Dün internette araştırdım, Osman Ocak Hocamın mezar taşını gördüm 1985 de ölmüş.Ben tanıdığımda ise 64 yaşındaymış 70 değil.Kürsünün üstüne sandalyeyi koyup üstüne çıkar ve tükürüklerini saça saça Fuzuli den beyitler okurdu bize.
Mest olurdu bütün sınıf.
"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacından tabib.
Kılma derman kim helakım derdi dermanındadır"der aşk dert değil dermandır derdi bize.Aşktan şikayet edene hakkım helal olmaz diye de ilave ederdi, demekki aşkı bize o sevdirmiş. senin öğretmenine de tüm öğretmenlere de selam olsun sevgilerimle.
Sevgili ayşekızım;
Sen İsveç'te değil miydin?
Üff! ya okuyan mı gezen mi bilir? Gezen gezen sen gibi.sevgilerimle.
Yorum Gönder