YOKSULLUK/POVERTY - SUFİ SAJA

.

"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."Kemal ATATÜRK .

15 Ekim 2008 Çarşamba

YOKSULLUK/POVERTY









“Zenginlerin malında mahrum olanların, fakir fukaranın hakkı var.” diyor, Yüce Kuran.
Dünya malı mülkü sınav aracı varlıklı için. Eğer uysaydılar Kuran’daki Allah’ın emrine ve yol gösterisine; önce uzatırlardı ellerini yoksulun üzerine” bu da sizin hakkınızdır “diye.

Yüce Peygambere adamın biri gider, kardeşini şikâyet etmeye;
“-Efendim, Ben bütün gün sırtımda yük iki büklüm çalışıyorum, kardeşim ağaç altında bütün gün keyfinde. Bu, nasıl iştir? Bir söz deseniz kardeşime keşke! Yüce Peygamber der ki;
“-Sen, kardeşinin yüzü suyu hürmetine kazanmaktasın, onun hakkı var senin kazandığın gelirinde… O öyle keyfinde görünmeseydi, verilmezdi Allah tarafından sana onca mal da mülk de..

Zamanın birinde eski Osmanlıda Sultan Mahmut’un padişahlığı döneminde ülkede herkes varlıklı, refah, gelirler üst seviyede. Padişah sorar vezirine;
”- Git bak, ülkemde fakir fukara kalmış mı, bulursan bana onu kap getir.”diye. Vezir gezer dolaşır, sorar soruşturur bulur bir fakir, biçare. Sırtındaki yamalı, evsiz barksız, ne önünde bir aşı, ne sırtında ısıtan kalın bir abası, Padişah oturtur karşısına anlaşsınlar diye.
“-Geleceksin 40 gün saraya, vereceğim sana bir hediye.”
Her gün koca bir sini baklava, yiyecek ekmeği yok, ne yapsın tatlıyı fukara?????? Sarayın çıkışında bekler bir uyanık, der ki:
“-Sana her gün bir altın o tatlı sinisini bana satsana? Makul bulur fakirim, adamın yaptığı bu teklifi, uzatır her gün baklava dolu sinisini.40 gün böyle devam eder bu hikâye, 40 gün 40 altın mutludur bizimkisi yine de… Amaa nereye kadar bu sermaye? Çoluk çocuk yine aç, açık bir iki ay geçtikten sonra. Padişah ülkesinde yoksul yok diye böbürlenirken, irkilir fakir olduğunu fısıldayan habercilerle.
Vezir gel zaman git zaman bulur fakiri kolundan tutar getirir bizimkini saraya. Haşmetmeap hayretlerde;
“-Oğlum, ben seni zengin etmedim mi, ne ettin ne yaptın, altınları kaybettin mi?”Cevap verir bizimki, mahcup perişan:
“-Sattığım baklava sinilerinin her biri bir altın 40 gün 40 altın eder. Ha bizim karıya 3 sübyana 40 altın bunca zaman yeter mi?”
“-Vay!” der Padişah,
“-Her baklava diliminin altına koydurdum her gün altın çil çil, bir dolandırıcı, üçkâğıtçı zındığa ettin kendini rezil. Merhamete gelmiş yine Padişah acımış bizim zavallıya, üzülmüş fakirciğin saf kısmetsizliğine. Girmişler iki adam sarayın hazine dairesine, vermiş padişah altın yığılı hazinenin koca küreğini fakirin eline.
“-Küreği salla altınlara.”Demiş,”Doldur alabildiğince”
“-Bir fakir kalırsa, Padişah olmayayım bu ülkeye.”Pejmürde, safımız sallamış titreyerek küreği hazineye, bir de ne görsünler; Tek bir altın tıngırdamış düşmüş ters tutulan küreğe…
“-EE! Demiş Sultan Mahmut;
“-Vermeyince mabut. Neylesin Sultan Mahmut?”
Hikâye de böyle bitmiş, ders ola anlayana…
....

2 yorum:

etki alanı dedi ki...

Allah kimseyi çaresiz bırakmasın,çünkü beraberinde salaklık oluşuyor...
İkinci örnekte olduğu gibi..
TüTü

Haccecan dedi ki...

Güzel paylaşım... Teşekkürler...